26 Kasım 2007 Pazartesi

Cizre'de bir asker rasgele etrafa ateş açtı



Şırnak'ın Cizre İlçesi'nde birliğinden firar eden bir asker G-3 marka silahıyla çevreye rasgele ateş açtı. Olayda yaralanan olmazken çevik kuvvet ve özel harekât timleri tarafından etkisiz hale getirilen asker birliğine teslim edildi.
Cizre'de Hudut Tabur Komutanlığı'na bağlı bir asker G-3 marka silahıyla Yafez Caddesi üzerinde etrafa rasgele ateş açtı. Cadde boyunca ateş ederek küfreden asker, Özkonak Lokantası önünde de ateş etmeye devam etti. Silah sesleri nedeniyle lokanta ve çevredekiler panik halinde kaçışırken, çevik kuvvet ekipleri ve özel harekât timleri lokanta önünde askere müdahale ederek askeri araçla birliğine götürdü. Olay üzerine geniş güvenlik önlemleri alınırken, askeri yetkililer etrafa rasgele ateş eden askerin cinnet geçirdiğini öne sürdü.DİHA

11 Kasım 2007 Pazar

7 Kasım 2007 Çarşamba

Emekli generaller 'Kürt sorunu'nda adeta itiraflarda bulundu



Genelkurmay'a yakınlığıyla bilinen Milliyet Gazetesi'nin önemli yazarlarından gazeteci Fikret Bila'nın 'PKK ile geçen 24 yılın komutanları' başlıklı 5 günlük yazı dizisinde, 12 Eylül darbesinin mimarı Kenan Evren'den, son emekli Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'e kadar emekli generallerle yaptığı röportajlar yayınlandı. Yıllarca PKK'ye karşı savaşmış ve Kürtleri inkar eden, hatta adı işkencelerle anılmış komutanlar, yer yer son 24 yılın adeta itiraflarında bulundular. Özkök, 'sınır ötesi operasyon PKK'yi bitirmez' derken, Kenan Evren ise Kürtçeyi yasaklamakla 'hata ettik' diyor. Orgeneral Aytaç Yalman ise, 70'li yıllarda Kürtleri nasıl inkar ettiklerini anlatırken, o dönemde sosyal istekleri bile 'yıkıcı' gördüklerini ifade ediyor.
Orduyla yakınlığı ile bilinen ve Milliyet gazetesinin önemli yazarlarından gazeteci Fikret Bila'nın 'PKK'yle geçen 24 yılın komutanları' başlıklı 5 günlük yazı dizisinde, PKK ile son 24 yılda savaşan generaller ile röportajlar yayınlandı. Bila'nın yazı dizisinde emekli generallerin 'sınır ötesi' operasyon ve Kürt sorununa bakışı irdelenmeye çalışılırken, yapılan açıklamalar ise bir birinden dikkat çekici oldu. Büyükanıt'a görevini devreden eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, 'sınır ötesi operasyonla PKK'nin bitirilemeyeceğinin altını çizerken, yüzlerce insanın yargısız infaz edildiği, binlerce insanın işkencelerden geçirildiği ve gözaltına kayıpların yaşandığı 12 Eylül darbesinin mimarı Kenan Evren ise daha dün 'Kürtler kart-kurt'tan gelmiş' derken, bugün ise 'Kürtçeyi yasaklamakla hata ettik' diyor. Emekli Orgeneral Aytaç Yalman ise, 70'li yıllarda Kürt sorununa bakışı anlatırken, Kürtlerin nasıl tarihsel olarak inkar ettiklerini adeta itiraf etiyor.

'Kürtçe'nin yasaklanmasının hata olduğunu sonradan anladım'

12 Eylül'ün mimarı olan ve binlerce insanın infaz edilmesi, gözaltında katledilmesi ve cezaevlerinde yaşanan insanlık dışı uygulamaların sorumlusu olarak gösterilen Kenan Evren'in Bila ile yaptığı röportajda bir birinden çarpıca değerlendirmelerde bulunuyor. Cezaevlerinden yaşanan işkenceleri, 'İşkence yapın diye bir şey söylemedik' diyerek, kendini savunan Evren, işkencenin sadece 12 Eylül'de değil öncesinde de Türkiye'de olduğunu ifade ederek, yapılanları 'gerekliymiş' gibi ifade etmesi dikkat çekti. 'Kürtçeyi neden yasakladınız?' sorusuna ise Evren, "12 Eylül'de bir hatamız da oydu. Kürtçe konuşmayı yasakladık. Şöyle yasakladık: Konuşmalarda, mitinglerde, şurada burada Kürtçe konuşulmayacak. Okulda filan Kürtçe tedrisat yapılamaz dedik. Neden dedik? Ben Devlet Başkanı'yken, bir köyde ilkokula gittim. Üçüncü sınıfa mı, dördüncü sınıfa mı girdim, hatırlamıyorum. Açtım kitabı, oku şunu dedim çocuğa. Kem küm, çocuk okuyamıyor. Dördüncü sınıfa gelmiş, Türkçeyi okuyamıyor. Kızdım. Orada söyledim. Öğretmene döndüm, 'Dördüncü sınıfa gelmiş, Türkçeyi okuyamıyor, bu nasıl iş?' dedim. Sonradan anlaşıldı ki, öğretmen de Kürt. Kürtçe yapıyor tedrisatı. Döndüm ve Kürtçe yasağını koyduk. Kürtçe tedrisat yapılamaz dedik. Ama, biraz ağır yasak koyduk. Sonra bu yasak kaldırıldı, ama hataydı. Hata olduğunu sonradan anladım" dedi.

'Memurun Kürtçe bilmesi lazım'

"Kürtçe konusunda bugün ne düşünüyorsunuz?" sorusuna Evren, Belçika'da Flamanlar ve Valonlar'ın nasıl yaşadıklarını örnekleyerek, şunları ifade ediyor: "Ben Genelkurmay Başkanı'yken Kanada'ya gitmiştim. Orada Quebec bölgesine gittim. Genelkurmay Başkanı gezdiriyor. Quebec'te lisan Fransızca. Tuhafıma gitti. 'Kanada'da nasıl iş bu?' dedim. Dediler ki, 'Burası Fransa'dan kalma bölge. Sonra bırakmışlar, ama bir anlaşmayla, buradaki halkın kendi lisanı kabul edilecek, kendi lisanlarını kullanacaklar' denilmiş. Bu bölgede devlet hizmetine gelecek bir vatandaş hem İngilizceyi, hem Fransızcayı bilmek zorunda dediler. Bölgede hizmet verecekse bu zorunluymuş. Şimdi bizde de Güneydoğu'da hizmet verecek memurun Kürtçe de bilmesi lazım. Katı tutumla olmaz bu iş."
Özkök: PKK sınır ötesi ile bitmez
Emekli Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ise, 'sınır ötesi operasyon' konusunda sorulan soruya verdiği yanıt ise 24 sınır ötesi operasyon yapıp sonuç alamayan Türkiye'nin bir kez daha sonuçsuz kalacağını ifade ediyor. Özkök, Bila'ya verdiği yanıtta şunları ifade etti: "Sanki, Irak'ın kuzeyine bir harekât yapılırsa bu iş biter. Hayır, bitmez. Neden bitmez? Daha evvel sınır ötesi harekâtlar yaptık. Karşı taraftaki silahlı unsurların büyük bir stratejik derinliği var. Bir tane torbası var, vuruyor sırtına 200 kilometre gerilere gidiyor. Onu tanıyanlar, bilenler, destekleyen insanlar var gittiği yerlerde. Bizim gibi savaş harekât merkezleri yok, orduevleri yok, yatakhaneleri yok, eğitim merkezleri yok ki gidesin vurasın da iş yapamaz hale getiresin."

'Kürt yoktur diye eğitildik'

Orgeneral Aytaç Yalman 1998 yılına kadar 2. Ordu Komutanı ve 2002 yılına kadar ise Kara Kuvvetleri Komutanlığı yaptı. Aytaç'ın Bila'ya yaptığı açıklamalar, PKK'nin çıkışının Kürt sorununda bir sonuç olduğu yorumunu doğrular nitelikte. Yalman, Kürtlerin inkarını anlatırken, sorunu çözemedikleri için bugünlere gelindiğini ifade ediyor. Sosyal sorunu Kürtlerin 'kendini ifade' olarak tarif edildiğini gördüklerini söyleyen Yalman, 70'li yıllarda nasıl Kürtlerin 'inkar' edildiğini şu sözlerle açıklıyor: "Dilini konuşmak, şarkısını, türküsünü dinlemek istiyor, kültürünü yaşamak istiyor.Oysa, bizler o dönemde, 'Kürt yoktur' diye eğitilmişiz. Kürtleri, Türklerin kolu olarak görüyoruz. Ortalıkta işte dağlarda gezerken, karda yürürken kart-kurt sesleri çıktığı için Kürt denilmiştir, gibi tarifler dolaşıyor. O dönemde sosyal istekleri bile biz 'yıkıcı faaliyetler' kapsamında görüyoruz."
Emekli Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, PKK olayını 'isyan' olarak nitelendirirken, sınır ötesi operasyon konusunda ise gizlilik içerisinde 'baskın' şeklinde yapılmasını savunuyor. 1990 ile 94 yılları arasında Genelkurmay Başkanlığı yapan Doğan Güreş ise, 'ulusalcı' ve 'inkarcı' bakışını sürdürürken, Kürtleri kabul etmeyen Güreş, "Anadillerini kullansınlar, kültürlerini yaşasınlar, folklorlarını oynasınlar tabii. Buna bir şey denmiyor zaten" demesi dikkat çekiyor.DİHA

5 Kasım 2007 Pazartesi


HPG tarafından alıkonulan 8 askerin serbest bırakılmasını sağlayan DTP'lilerin hedef gösterilmesi ve sonrasında haklarında soruşturma başlatılmasına tepki gösteren DTP Eşbaşkan Yardımcısı Mustafa Sarıkaya, girişimlerinden hükümetin haberdar olduğunu belirterek, "Hükümet siyasi sorumluluk üstlenmedikleri için, şimdi bizi suçlayarak, kendilerini aklamaya çalışıyor" dedi.
HPG tarafından alıkonulan 8 askerin serbest bırakılması için girişim başlatan ve serbest bırakılmalarını sağlayan DTP yine hedef tahtasına oturtuldu. Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek'in askerleri almaya giden DTP'li vekilleri "PKK ile içli-dışlı ve sarmaş dolaş" suçlamasından sonra DTP'liler hakkında Ankara Savcılığı soruşturma başlattı. DTP'nin suçlanmasını eleştiren DTP Eşbaşkan Yardımcısı Mustafa Sarıkaya, askerlerin serbest bırakılması için kendilerine asker aileleri tarafından başvuru yapıldığını ve kendilerinin de bunun sorumluluğu ile hareket ettiklerini söyledi.

3 Kasım 2007 Cumartesi

DTP'li Vekiller Federal Kurdistan'a geçti!

Hakkari'nin Oremar bölgesinde yaşanan çatışmada HPG'liler tarafından alıkonulan 8 askerin serbest bırakılması için DTP harekete geçti. Alıkonulan askerleri almak için Milletvekilleri Aysel Tuğluk, Fatma Kurtulan ve Osman Özçelik sınırı geçerek Federal Kürdistan Bölgesi'ne gitti.
Hakkari'nin Oramar bölgesinde yaşanan çatışmada HPG tarafından alıkonulan 8 askerin serbest bırakılması için DTP harekete geçti. Daha önce konuyu Meclis İnsan Hakları Komisyonu'na getiren DTP, girişimlerinden sonuç alamayınca askerlerin kurtarılması için girişim başlattı. DTP Grup Başkanvekili Fatma Kurtalan, Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk ve Siirt Milletvekili Osman Özçelik'in askerlerin bırakılması için Türkiye sınırından Federal Kürdistan Bölgesi'ne geçtiği bildirildi. DTP'li vekillerle birlikte bazı DTP'li yöneticilerin de sınırı geçtiği bildirilirken, DTP'lilerin önceki gün Türkiye'den ayrıldıkları ifade ediliyor.
DTP kaynakları konu ile ilgili açıklama yapmazken, milletvekillerinin KDP ve YNK yetkilileri ile görüşeceği ve ardından askerlerin teslim alınması için girişimlerde bulunacağı öğrenildi.DİHA

2 Kasım 2007 Cuma

Suriye'de Kürtlere saldırı: 1 ölü 5 yaralı



PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın sağlık durumuna dikkat çekmek amacıyla başlatılan 'Êdî Bes e' kampanyası kapsamında Suriye'nin Qamışlo kentinde yapılan gösteriye Suriye güvenlik güçleri silahlı müdahalede bulundu. Müdahalede 1 Kürt yaşamını yitirirken, 5 Kürt'te yaralandı.
Suriye'nin Qamışlo ve Kobani kentlerinde bir araya gelen binlerce Kürt, PKK Lideri Abdullah Öcalan'nın sağlık durumuna dikkat çekmek amacıyla başlatılan 'Êdî Bes e' kampanyası kapsamında gösteri düzenledi. Öcalan'ın sağlığı ve özgürlüğünü isteyen binlerce Kürt, Türkiye'nin olası sınır ötesi operasyonunu da kınadı. Öcalan'ın posterleri ile Türkçe, Kürtçe ve Arapça pankartlar taşıyan kitlenin yürüyüşe geçmesi üzerine Suriye güvenlik güçleri müdahalede bulundu. Müdahale sonucunda bir Kürt yaşamını yitirirken Şiyar Eli, Cengiz Hesen ve Rênas Celal'inde aralarında bulunduğu 5 Kürt yaralandı. 16 kişinin de gözaltına alındığı saldırıda birçok kişinin de kayıp olduğu öğrenildi.



'Esad destek vermişti'


Kent merkezinde yapılan gösteriye devlet güçlerinin sert müdahalesinin Türkiye'nin sınır ötesi operasyon tehditlerini arttırdığı bir döneme denk gelmesi dikkat çekti. Suriye Devlet Başkanı Başar El Esad da 17 Ekim'de Türkiye ziyaretinde Türkiye'ye sınır ötesi operasyon konusunda tam destek vermiş ancak sonra geri adım atmıştı.

DİHA

30 Ekim 2007 Salı

3 Kasımda barış ve kardeşlik için meydanlara!


Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliği (TMMOB), Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) alternatif anayasa çalışmaları kapsamında çağrıcılığını yaptığı 3 Kasım mitingi için geri sayım başladı. Türkiye’nin içinde bulunduğu önemli dönemlerden birine denk gelen ‘Özgür, Demokratik ve Eşitlikçi Türkiye’ mitinginde, barış ve kardeşlik sloganları yükselecek.
Alternatif anayasa çalışmaları kapsamında gerçekleştirilecek olan ‘Özgür, Demokratik, Eşitlikçi Türkiye’ mitingi için geri sayım başladı. KESK, TMMOB ve TTB’nin çağrıcısı olduğu miting 3 Kasım’da Ankara’da Sıhhiye Meydanı’nda yapılacak. Üç örgütün çağrıcılığını yaptığı ve çok sayıda sivil toplum kuruluşu, demokratik kitle örgütü ve siyasi partinin katılacağı mitingin Türkiye’nin son dönemlerde içinde bulunduğu gergin havada yapılıyor olması mitingin önemini daha da arttırıyor. Bazı kesimlerin son dönemlerde yaşananlardan dolayı mitingin iptal edilmesine yönelik çağrıları olsa da, çağrıcı üç örgüt mitingin iptal edilmesinin mümkün olmadığını, aksine bu mitingin böylesine bir dönemde barış ve kardeşlik duygularını pekiştireceğini vurguluyorlar.

Belirlenen döviz ve sloganlar


Mitinge sayılı günler kala, bütün çalışmalar tamamlanmış durumda. Üç örgüt, mitingin barış ve kardeşlik havasında geçmesi için merkezi olarak sloganları ve dövizleri hazırladı. Mitinge katılacak örgütler sadece kendi flamalarıyla katılacak ve mitingde sadece merkezi olarak belirlenmiş şu döviz ve sloganlar kullanılacak:

*2+2= açlık , *ABD Ortadoğu’dan defol, *Bağımsız demokratik Türkiye, *Barış için yürüyoruz, *Demokrasi için yürüyoruz, *Eşitlik için yürüyoruz, *Eşitlikçi özgürlükçü Anayasa, *İnsanca yaşam için yürüyoruz, *İş güvenceli çalışma, *Kadınlar savaş istemiyor, *Kardeşçe bir arada yaşamı savunalım, *Laiklik için yürüyoruz, *Parasız eğitim, parasız sağlık, *Savaşa hayır, *Sosyal devlet güvenli gelecek, *Tezkere değil, barışçıl demokratik çözüm, *Toplu sözleşme ve grev,
*Yaşasın halkların kardeşliği

BEHDÎNAN – Artêşa Tirk ku di 28 kewçêrê de li sêgoşeya Dêrsim-Pilûr-Nazimiyeyê de operasyona hewayî û bejayî ku bi beşdariya ji 10 hezaran zêdetir leşker beşdar bûbûn, bi tevahî 11 leşker hatin kuştin. Her wiha hate ragihandin ku di pevçûnên qewimî ne de tu windahiyên gerîlayan çênebûne.

HPG’ê encamên operasyona Dêrsimê ku bi piştgiriya helîkopteran pêk hat aşkera kir. HPG’ê bîlançoya şerê Dêrsimê wiha radigihîne:
“Di 28’ê kewçêrê ji aliyê Artêşa Tirk li sêgoşeya Dêrsim-Pilûr-Nazmiyeyê operasyona leşkerî bi piştgiriya teknîkî, helîkopterên şer û zêdetirî 10 hezar leşkeran dest pê kir. Gerîlayên me li hemberî helîkopterên Skorky ku dema leşker datanîn çalakiyek pêk hat. Piştî çalakiyê heta êvarî şer berdewam kir. 4 helîkopterên kobra herêm bombebaran dikir. Di pevçûnên hatin jiyandin de li gorî tespîtên ewil 8 leşkerên tirk hatine kuştin û gelek leşker ku hejmara wan nehat hejmartin birîndar bûn.

Genelkurmay'dan geri adım!

Hakkari'nin Yüksekova İlçesi Oremar bölgesinde HPG'liler tarafından düzenlenen eylemin ardından HPG'nin 36 kaybının olduğunu açıklayan Genelkurmay Başkanlığı, resmi internet sitesinde yaptığı açıklamada, ramakın 2 olduğunu bildirdi. Medya tarafından yoğun bir şekilde işlenen kayıp sayısı hakkında HPG, çatışma sonrası 2 kayıplarının olduğunu açıklamıştı.
Oremar bölgesinde yaşanan sert çatışmanın ardından tarafların kayıplarına ilişkin yaşanan tartışmaya yine Genelkurmay Başkanlığı son noktayı koydu. Çok sayıda askerin öldüğü ve 8 askerin yaralandığı çatışma sonrası HPG'nin kayıpları tartışma konusu olmuştu. Genelkurmay Başkanlığı ilk gün yaptığı açıklamada, HPG'nin 23 kayıp vererek bölgeden ayrıldığı ileri sürüldü. Gün içerisinde bu sayı 32'ye yükselirken, sonraki gün ise sayı önce 34'e sonra da 36'ya yükseltilmişti.

Gazeteler manşetlere taşıdı


HPG'nin kayıpları konusunda verilen bu rakamlar tüm basın tarafından manşetlere taşınarak ve televizyonlarda ilk haber olarak verilirken, HPG hemen ertesi günü yaptığı açıklamada çatışma sonrası düzenlenen operasyonlarda 2 kayıplarının olduğunu açıkladı. Ancak, HPG'nin açıklamasını dikkate almayan medya, Genelkurmay tarafından verilen rakamlara sadık kalarak, günlerce aynı rakamı vermeye devam etti.

Sayı bir anda 36'dan 2'ye indi!


Genelkurmay Başkanlığı yaşanan çatışmalara ilişkin bugün resmi internet sitesinde bir açıklama daha yaptı. 21 Ekim tarihinden bu yana yaşanan olayların yer aldığı açıklamada, Oremar çatışması ve sonrası yaşanan operasyonlara ilişkin verilen rakam ilginç bir sonucu ortaya çıkardı. Açıklamada, 22 Ekim günü yapılan operasyonda 2 HPG'linin yaşamını yitirdiği belirtilirken, daha önce açıklanan ve son olarak 36 kayıp olarak verilen sayıdan hiç bahsedilmedi. Böylelikle yapılan açıklama HPG'nin daha önce kayıplarına ilişkin verdiği rakamı doğrulamış oldu.

Yaşanan olay sonrası verilen çelişkili rakamlar medya tarafından abartılarak verilmesinin yanında zaman zaman bazı gazeteciler, HPG'nin kayıp rakamlarının abartılı olduğunu köşelerine taşımış, var olan kayıpların nerede olduğuna ilişkin sorular sorulmuştu. Tüm çelişkilere rağmen rakamlar doğru gibi yansıtılırken, farklı kaynaklar tarafından yapılan açıklamalar ise dikkate alınmamıştı.

Şemdinli'deki 30 kayıp nerede?


Oremar olayından sonra Şemdinli'de askeri birliğe saldırı yapmak istiyen 100 kişilik HPG'li grubun geri püskürtüldüğü, yaşanan çatışmada 30 HPG'linin yaşamını yitirdiği ileri sürülmüştü. Bu rakam da çatışmanın yaşandığı belirtilen günün hemen ertesinde HPG tarafından yalanlanırken, bahsedildiği gibi herhangi bir eylem gerçekleştirilmediği belirtildi.

Ancak Genelkurmay'ın bugünkü açıklamasında bahsi geçen 30 HPG'linin öldürüldüğüne yönelik bilgide aynen ısrar edilirken, cenazelerin nerede olduğu konusunda herhangi bir açıklama yer almadı.

Bu arada Tunceli'de önceki gün yapılan operasyonda da 17 HPG'linin yaşamını yitirdiği açıklandı. Ancak HPG tarafından yapılan açıklamada verilen rakamın doğru olmadığı bildirildi. Daha önce Oremar çatışmasında verilen rakamın doğru olmadığı hesaba katılırsa, her iki olayda da verilen rakamların çarpıtmaya dönük olduğu şeklinde yorumlara neden oluyor.

DİHA

Bursa'da Kürtlerin evleri işaretleniyor

Son dönemlerde sokağa taşan milliyetçiliğin hedefinde sadece DTP'nin değil, siyasetle ilgisi olmayan Kürtlerin bile bulunduğunu belirten DTP Grup Başkanı Ahmet Türk, Bursa'da Kürtlerin evlerinin işaretlendiğini söyledi. Türk, kendilerinden PKK'yi kınamalarının istendiğine dikkat çekerek, "Projenizi ortaya koyun elimizi hep birlikte taşın altına koyalım. Ama sizin istediğiniz sorunları çözmek değil, bizi halkımızın karşısında hiçleştirmek, onurumuzdan taviz verdirmek. Böyle bir anlayışı asla kabul etmeyeceğiz" dedi.

29 Ekim 2007 Pazartesi

Kürdistan'ın işgaline izin vermeyeceğiz

Kürdistan'ın işgaline izin vermeyeceğiz
Kongre hazırlıkları yapan Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi (PÇDK) tarafından Süleymaniye ve Kerkük'te düzenlenen konferanslarda, Türkiye'de süren Federal Kürdistan Bölgesi'ne yönelik operasyon tartışmalarına sert tepki gösterilerek, 'Kürdistan'ın işgal edilmesine izin vermeyeceğiz' mesajı verildi.
Kongre hazırlıkları yapan PÇDK, Federal Kürdistan Bölgesi'nin Kerkük ve Süleymaniye kentlerinde konferans düzenledi. PÇDK Genel Başkanı Faik Gulpi, PÇDK'nin Süleymaniye yöneticileri ve yaklaşık 150 delegenin katıldığı konferans, PÇDK'nin binasında gerçekleştirildi. Katılanların çoğunluğunun kadınlardan oluştuğu konferans, saygı duruşuyla başladı. Konferansın açılış konuşmasını yapan PÇDK Genel Başkanı Faik Gulpi, Kürtlerin Ortadoğu'daki durumuna değinerek, Kürt halkının tehdit ve saldırılara karşı birlik içerisinde olması gerektiğini söyledi. Türkiye'nin Federal Kürdistan Bölgesi'ne yönelik bir sınırötesi operasyonuna değinen Gulpi, "Türkiye, Kürdistan'ı işgal etmek istiyor. Buna asla izin vermeyeceğiz" diye konuştu.

PKK Lideri Abdullah Öcalan'a yönelik tecrit uygulamalarının kınandığı konferansta, PÇDK’nin Süleymaniye kentindeki çalışmalarının değerlendirilmesi ardından yönetim ve delege seçimi yapıldı. Konferans sonucunda PÇDK'nin Süleymaniye Yönetimi için 17 kişi seçilirken, PÇDK'nin Genel Kongresi'ne katılmak üzere de 35 delege belirlendi.

Kerkük'te de konferans düzenlendi


PÇDK’nin Kerkük İl Örgütü de aynı içerikte bir konferans düzenledi. Saygı duruşuyla başlayan ve çok sayıda kişinin katıldığı konferansta, dünya, Ortadoğu ve Kürtlerin yaşadığı tüm ülkelerdeki siyasi olaylar değerlendirildi. PKK Lideri Abdullah Öcalan'a yönelik tecrit uygulamalarının da kınandığı konferansta, Öcalan'ın ailesi ve avukatlarıyla görüşmesinin engellenmesi de protesto edildi. Konferansta katılımcılar PÇDK’nin çalışmalarını değerlendirdi.

Yapılan değerlendirmelerin ardından yönetim ve delege seçimine geçildi. Seçimler sonucunda yönetim kuruluna 15 kişi seçilirken, Genel Kongre için de 19 delege belirlendi.

DİHA

27 Ekim 2007 Cumartesi

Alıkonulan askerler Türkiye sınırları içerisinde

Hakkari kırsalında çıkan çatışmada HPG tarafından alıkonulan 8 askerin halen Türkiye sınırları içerisinde olduğu açıklandı. ANF'nin haberine göre, HPG'nin bu aşamada askerlerin can güvenliği için görüşme istemlerini reddettiği belirtildi.
Fırat Haber Ajansı'nın (ANF) HPG Anakarargah Komutanlığı'nın açıklamasına dayandırdığı habere göre, alıkonulan askerlerin Federal Kürdistan Bölgesi sınırları içinde değil, Türkiye sınırları içerisinde olduğu açıklandı. "8 esir askerin durumu kamuoyu ve aileleri tarafından merak edilmekte ve görüşme isteminde bulunulmaktadır’’ denilen HPG açıklamasında, esir askerlerin sağlam bir şekilde HPG'nin elinde olduğu belirtildi. Bu askerlerin Türkiye sınırları içerisinde HPG sahalarında olduğu ifade edilen açıklamada, "Bundan dolayı bu aşamada askerlerin can güvenliği için görüşme ve benzeri istemler uygun değildir" denildi.
HPG’nin açıklaması ABD Dışişleri Müsteşar Yardımcısı Matt Bryza’nın alıkonulan askerlere ilişkin yaptığı açıklamadan sonra geldi. Bryza açıklamasında, HPG tarafından alıkonulan askerlerin serbest bırakılması için ellerinden geleni yaptıklarını söylemişti.DİHA

Alıkonulan Askerler : Devlet Masaya otursun!

Alıkonulan Askerler : Devlet Masaya otursun!
Oremar bölgesinde çıkan çatışmada PKK tarafından alıkonulan 8 askerden 4'ü Roj TV ana haber bülteninde yayınlanan görüntülerinde, durumlarının iyi olduğunu ailelerinin kendilerini merak etmemesini söyledi. Devlete çağrıda bulunan 4 asker, silah yöntemiyle, çatışmayla çözümün olmayacağını, devletin masaya oturarak çözüm bulmasını istedi.
Hakkari'nin Yüksekova İlçesi'ne bağlı Oremar bölgesinde çıkan çatışmada PKK tarafından alıkonulan 8 askerden Adana'lı Uzman Çavuş Halis Tan, Mardin'li Piyade Er Ramazan Yüce, Gaziantep'li Er İfran Beyaz ve Niğde'li Çavuş Mehmet Şenkul'un kameraya çekilmiş konuşmaları Roj TV'nin Türkçe ana haber bülteninde yayınlandı. Uzman Çavuş Halis Tan, kendisi dahil 8 asker arkadaşıyla alıkonulduklarını belirterek, "Burada bize yapılan muamele iyi. Rahatız. Bizi merak etmeyin. Devlet bürokratlarına sesleniyorum. Silahla, savaşla bu sorun halledilemez. Oturulup insanca kararlar alınmalı" dedi.
'Gerisi devlete kalmış'
İnsan ayrımı yapmak istemediğini belirten Tan, "Türkiye'de herkesle kardeşçe yaşamak istiyorum. Ne bizim annelerimiz ağlasın, çocuklar öksüz kalsın ne de başkalarının. Kendimize yapılmasını istemediğimizi başkasına da yapılmasını istemiyoruz" şeklinde konuştu. Vurulan askerlerin sayısının 20'inin üzerinde olduğunu belirten Tan, "Durumumuz iyi. Rahatız. Misafirperverler her konuda yardımcı oldular olmaya devam ediyorlar. Gerisi devlete kalmış" dedi.
'Silah yöntemiyle sorun çözülemez'
Mardin'li Piyade Er Ramazan Yüce'de durumlarının iyi olduğunu belirterek, "Ağabey kardeş gibi davranıyorlar. Bize anlatıldığı gibi değil. Gerçeği gördük. Allahın izniyle geleceğiz. Özellikle devlet büyüklerine sesleniyoruz. Silah yöntemiyle sorun çözülmez masaya oturup çözsünler. Asker, gerilla anneleri ağlamasın. Erdoğan gelsin görsün askerliği. Arkamızda gelmeyen tabur komutanına sesleniyorum. Bize destek göndermediyse elimden geldiğince Türk ordusundan uzaklaşacağım" şeklinde konuştu.
Gaziantep'li Er İrfan Beyaz'da ailelerinin kendilerini merak etmemesini isteyerek, "Gayet iyi bakılıyor. Kardeşçe yaklaşılıyor. En yakın zamanda evlerimize gönderecekler. Ama devlet büyüklerinin anlaşmalarına bağlı" dedi. Niğde'li Çavuş Mehmet Şenkul'da ailelerinin merak etmemesini söyledi. Şenkul, kendilerine kötü davranan kimsenin olmadığını dile getirerek, "Ağabey kardeş gibiyiz. Böyle beklemiyorduk. Allahın izniyle sağ salim kavuşacağız. Bir çok arkadaşımız şehit oldu. Devlet büyüklerine kalmış. Görüyorlar halimizi" dedi.DİHA

26 Ekim 2007 Cuma

DTP'lilere suikast, Barzani'ye kimyasal!

Türk İntikam Birliği Teşkilatı, Federal Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani'yi uyararak, TSK birliklerine karşı durmaları durumunda kimyasal silah kullanacaklarını belirtti. TİT, DTP'li vekillerin operasyona karşı tutumlarından dolayı suikastla tehdit etti.
Türk İntikam Birliği Teşkilatı'nın (TİBT) "www.tib.tr.cx" ve "www.ataturkcudirenishareketi.tr.cx" internet sitesinde Federal Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani ve DTP'li vekillere yönelik tehdit içerikli bildiri yayınlandı. Bildiride, TSK'nin sınır ötesi operasyona karşı çıkılması durumunda kimyasal silah kullanılacağı belirtildi. Şengal'deki katliamla Kerkük referandumun engellendiği iddia edilen bildiride, "Türk İntikam Birliği, seri üretimini tamamladığı Türk Yapımı S-HARDAL-68 adlı kimyasal silahı kullanma aşamasına gelmiştir! Kutsal Türk devletinin Kuzey Irak'a yapacağı bir sınır ötesi harekat sonucunda bölgeye girecek Türk Silahlı Kuvvetleri'ne bağlı Türk askerlerine karşı, Barzani birlikleri tarafından en ufak bir taciz atışı, Türk İntikam Birliği'nin Barzani birliklerine ve karargahına karşı kimyasal silahla saldırma gerekçesini hazırlamış olacaktır" denildi.
Bildiride ayrıca '120 Türkçü intihar komandosunun 20 Ekim'de Federal Kürdistan Bölgesi'ne sevk edildiği, çeşitli bölgelere yerleştirilmiş 164 Türkçü intihar komandosunun eyleme hazır olduğu' iddia edildi. Bildiride, operasyona karşı çıkan DTP'li vekillere de bu tutumlarında ısrar etmeleri durumunda suikast girişiminin olacağı ifade edildi.
DİHA

Nergis'in cenazesi ailesi tarafından alındı

Malatya'nın Kale İlçesi'nde özel heraket timleri tarafından vurularak öldürülen Yüksel Nergis'in ailesi çocuklarını teşhis etti. Cenazeyi alan aile Diyarbakır'a doğru yola çıktı.
Malatya'nın Kale İlçesi'nde 23 Ekim'de polis arama kontrol noktasında öldürülen 1980 Diyarbakır Lice doğumlu Yüksel Nergis'in ailesi Malatya Devlet Hastanesi'nde bulunan cenazeyi aldı. Cenazeyi teşhis eden baba Ömer Nergis, oğlunun kafasında çok sayıda mermi izi bulunduğunu ve kafasının parçalanarak tanınmayacak hale getirildiğini söyledi. Nergis'in cenazesini alan ailesi Diyarbakır'a doğru yola çıktı.
Nergis'in cenazesi Diyarbakır'ın Lice İlçesi'ne bağlı Birlik Köyü'nde toprağa verilecek.DİHA

24 Ekim 2007 Çarşamba

İşte PKK'nin elindeki askerlerin ilk görüntüleri

Hakkari'nin Yüksekova İlçesi'nin Oramar bölgesinde çıkan şiddetli çatışma sonucunda HPG'liler tarafından alıkonulan 8 askerin fotoğrafları yayınlandı. Fırat Haber Ajansı (ANF) tarafından yayınlanan fotoğraf karelerinde askerlerin sağlık durumunun iyi olduğu görünüyor.
Sınır bölgesinde bulunan Oremar bölgesinde Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ile HPG arasında 21 Ekim'de çıkan şiddetli çatışmalardan sonra HPG tarafından alıkonulduğu belirtilen 8 askerin ilk görüntüleri yayınlandı. Halen Türkiye makamları tarafından HPG'nin elinde olduğu kabul edilmeyen 8 askerin HPG'nin elinde olduğu fotoğraflarla kanıtlandı. Fırat Haber Ajansı (ANF) tarafından yayınlanan fotoğrağlarda askerlerin dağlık bir bölgede ve sağlık durumlarının iyi olduğu görünüyor.
http://www.kurdshow.com/?sf=haber&haberid=8189

DTP'lilere suikast, Barzani'ye kimyasal!

Türk İntikam Birliği Teşkilatı, Federal Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani'yi uyararak, TSK birliklerine karşı durmaları durumunda kimyasal silah kullanacaklarını belirtti. TİT, DTP'li vekillerin operasyona karşı tutumlarından dolayı suikastla tehdit etti.
Türk İntikam Birliği Teşkilatı'nın (TİBT) "www.tib.tr.cx" ve "www.ataturkcudirenishareketi.tr.cx" internet sitesinde Federal Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani ve DTP'li vekillere yönelik tehdit içerikli bildiri yayınlandı. Bildiride, TSK'nin sınır ötesi operasyona karşı çıkılması durumunda kimyasal silah kullanılacağı belirtildi. Şengal'deki katliamla Kerkük referandumun engellendiği iddia edilen bildiride, "Türk İntikam Birliği, seri üretimini tamamladığı Türk Yapımı S-HARDAL-68 adlı kimyasal silahı kullanma aşamasına gelmiştir! Kutsal Türk devletinin Kuzey Irak'a yapacağı bir sınır ötesi harekat sonucunda bölgeye girecek Türk Silahlı Kuvvetleri'ne bağlı Türk askerlerine karşı, Barzani birlikleri tarafından en ufak bir taciz atışı, Türk İntikam Birliği'nin Barzani birliklerine ve karargahına karşı kimyasal silahla saldırma gerekçesini hazırlamış olacaktır" denildi.
Bildiride ayrıca '120 Türkçü intihar komandosunun 20 Ekim'de Federal Kürdistan Bölgesi'ne sevk edildiği, çeşitli bölgelere yerleştirilmiş 164 Türkçü intihar komandosunun eyleme hazır olduğu' iddia edildi. Bildiride, operasyona karşı çıkan DTP'li vekillere de bu tutumlarında ısrar etmeleri durumunda suikast girişiminin olacağı ifade edildi.
DİHA

PKK'lileri teslim edeceğim yönündeki iddialar yalan


Irak Devlet Başkanı Celal Talabani’nin PKK’lileri teslim edeceğini dışlamadığı yönünde ifadeler kullanmadığını belirterek, Türk medyasından çıkan bu bilgiyi yalanladı. Talabani’nin bürosundan yapılan açıklamada, ‘’PKK liderlerinin Irak kentlerinde ikamet etmediklerini ve Kandil dağında binlerce savaşçı ile birlikte yaşadıklarını defalarca söyledik. Onları yakalamak ve Türkiye’ye teslim etmek imkansız’’ dedi.
Türk medyasında yer alan haberlerde Talabani’nin Bağdat’ta , Türkiye Dışişleri Bakanı Babacan ile görüşmesinde PKK üyelerini Türkiye’ye teslim etmeyi dıştalamadığını söylediğini öne sürülmüştü.
PNA

20 Ekim 2007 Cumartesi

YJA Star:Bila hesabê cenazeyên xwe bikin

YJA Starê daxuyand ku ew ê li hemberî êrîşên dewleta Tirk a başûrê Kurdistanê bi awayekî fedaiyane li ber xwe bidin. YJA Starê bang kir ku hêzên başûr jî li gel wan di heman eniyê de li ber xwe bidin. YJA Starê dewleta Tirk hişyar kir û got ku divê Tirkiye hesabê cenazeyên bi sedan leşkerên ku bikevin Başûr bila ji niha ve bikin.
Fermandariya Biryargeha Navendî ya YJA Starê der barê operasyona ku dewleta tirk dixwaze li hemberî başûrê Kurdistanê pêk bîne de daxuyaniyeke nivîskî da ajansa nûçeyan ANF’ê. Di daxuyaniyê de hate gotin ku terzkereya ku hatiye qebûlkirin bêtehamuliya li dijî deskeftiyên gelê kurd îfade dike. Di daxuyaniyê de wiha tê gotin: “Em wekî tevger di bin her şert û mercan de xwedî li têkoşîn û nirxên gelê xwe derketin. Ji îro pê ve jî ji kîjan alî yan jî ji ku êrîş bên kirin em her tim amade ne. Heta artêşa Tirk bê çiyayên azadiyê dê bersiva ku heta niha negirtiye bigire. Divê encamên ku derkevin holê baş hesab bike. Tirkiyeya ku cenazeyên 13 leşkeran zêde dît û kete zorê divê hesabê bi sedan cenazeyên ku ji Başûr biçe divê ji niha ve bike. Berpirsiyarê van tiştan di serî de AKP û alîgirê wê ne.”

AKP ye oy veren Kürtler (Aldınızmı)

Erdoğan aba altından sopa gösterdi
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kürt sorunu ve PKK konusunda takiyyeci tavrını sürdürerek, DTP ve Kürtlere yine aba altında sopa gösterdi. Önceki gece katıldığı bir tv programında Başbakan Erdoğan, her türlü saldırı ve baskıya maruz kalan parti binaları kurşunlanan, yönetici ve üyeleri gözaltına alınan, hapis cezalanıyla tehdit edilen DTP'ye yönelik baskının 'sert' olmadığını iddia etti. Erdoğan, PKK'nin silahları bırakmasını ve sorunların Meclis çatısı altında çözülmesini isteklerini savunken, bir yandan da gerçek yüzünü ortaya koymaktan geri durmadı. Erdoğan Kürtlere karşı bir süreç başlattıklarını belirterek, 'Aynı kararlılıkla devam ettiriyoruz. Kuzey Irak'ta bütün eğitim kamplarının dağıtılması ve buradaki terörist başlarının teslimi, Türkiye'nin tatmini budur.' dedi. Kanal 24'teki canlı yayına katılan Başbakanı Erdoğan, Meclis'te DTP'li milletvekillerini tehdit ettiğini unutarak, tek derdinin Kürt sorununun parlamento çatısı altında çözülmesi olduğunu iddia etti. Erdoğan, 'Şimdi burada terörist, terör örgütü silahı bırakacak. Silahı bırakarak bir defa artık şehirli olacak. Dağı terk edecek. Bunu başardığı anda, bu kararı verebildiği anda, ben inanıyorum ki ülkemizde onlar da aileleriyle beraber huzuru yakalayacak ve bölge de aradığı huzura, istikrara süratle kavuşacak. Burada bizim derdimiz yapılacak bir şey varsa parlamento çatısı altında gelirsin yaparsın siyasetle. Gereken odur. Tek çıkar yol'' dedi. Ancak hem ardından bu kez tek tatminlerinin PKK liderlerinin teslim edilmesi olduğunu söyleyen Erdoğan, 'Türkiye'nin artık oyalama taktiklerine tahammülünün olmadığını'' söyledi. Erdoğan şöyle konuştu: 'Artık oyalama taktiklerine Türkiye'nin tahammülünün olmadığını en üst düzeyde ifade ettik. Hiçbir ülke, teröristleri komşu ülkeye tehdit oluşturacak şekilde barındıramaz. Barındırıyorsa hukuk ihlali vardır. Böyle bir hukuk ihlali, Irak'ın kuzeyinde var. Irak merkezi yönetimi bunun farkında. Irak Dışişleri Bakanı'nın açıklaması bunun bir gereği ve gecikmiş bir açıklama. Temenni ederiz takipçisi olurlar. Ama biz süreci başlatmış bulunuyoruz. Aynı kararlılıkla devam ettiriyoruz. Kuzey Irak'ta bütün eğitim kamplarının dağıtılması ve buradaki terörist başlarının teslimi, Türkiye'nin tatmini budur.'' Bir yandan Meclis yolunu gösteren Erdoğan, parti binaları kurşunlanan, üye ve yöneticileri hakkında davalar açılan, ölümle tehdit edilen DTP'ye yönelik baskıların da sert olmadığını iddia etti. DTP'nin PKK'ye 'terörist' demesi gerektiğini iddia eden Erdoğan, 'Bana göre bu sert muamele değil. Şimdi Amerika'sı, AB'si hepsi PKK'yi terör örgütü olarak ilan ederken, kalkıp da Parlamento çatısı altındaki bu parti, PKK'ya terör örgütü diyemez, hala 'kardeşimiz' derse, 'arka bahçemizdir' derse nasıl olacak da biz birlik beraberlik, bir dayanışma içerisinde olacağız?' iddialarında bulundu. Erdoğan Bölge'ye 'her türlü' hizmetin yapıldığını da iler sürerken, bunların 'vatandaşın' devlete bakışını değiştirdiğini iddia etti. PKK'yi '3 bin-5 bin terörist'' şeklinde ifade ederek Kürt halkından ayıran Erdoğan, AKP içinde de 50 Kürt milletvekili olduğunu söylediği. Erdoğan, Kürt sorunu ve PKK konusundaki takiyyeci yaklamışlarını şu sözlerle sürdürdü: 'Ülkenin bir bölgesini terör bölgesi olarak ilan etmek çok yanlış. Kürt vatandaşlarımızı terör örgütünün kaynağı gibi ilan etmek büyük yanlış olur. Onun içinden çıkmış 3 bin -5 bin terörist kalkıp binlerce, on binlerce benim Kürt orijinli vatandaşlarımı gölgede bırakamaz. Her topluluğun içinden bunlar çıkabilir. Benim partimin içerisinde sayılarını kesin olarak belirlemedim ama 50 civarında Kürt kökenli vatandaşım milletvekilidir. Bizimle beraber bölgeye hizmet için çalışıyorlar. Böyle bir ayırımcılığı kim düşünüyorsa çok ciddi yanlış yapar ve bu ülkeye ihanet etmiş olur. Türk milleti ifadesi ile ortaya konulan şey sadece bir anayasal vatandaşlık noktasındadır. Benim Kürt vatandaşıma da saygı duyacaksın, Türk vatandaşıma da saygı duyacaksın. Laz'ına, Arnavut'una da, Boşnak'ına da saygı duyacaksınız.' ANKARA

Karayılan: Gerilla petrol hatlarını vurabilir

Zozan Sima Koma Civakên Kurdistan (KCK) Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, gerillanın Bölge'den geçen petrol boru hattını vurabileceği uyarısında bulundu. Sınırötesi operasyonun Türkiye için 'yıkım' olacağını söyleyen Karayılan, direnişin Kürt toplumunun her katmanında yükseleceğini kaydetti. Karayılan, Türkiye'nin ilk hamlede hedefinin PKK olacağını belirterek, 'Çünkü PKK var oldukça ve güçlü oldukça Türk devleti Güney'de sonuç alamayacaktır. İkinci hamlede ise Güney'deki Kürt Federe oluşumunu ortadan kaldırmayı hedefleyecektir' dedi. Karayılan, 'Kürt aydını' olarak Türk basınında PKK ve DTP karşıtı açıklamalarda bulunanlar için ise, 'Bunlar olsa, olsa Kürt kökenli ajan beslemeleridir, bu ağızlar başka hiçbir şey değildir' diye konuştu.
Uluslararası güçlerin tepki gösterdiği sınırötesi operasyona Beşar Esat hükümeti tam destek verdi. Buna karşın İran'ın sessizliği dikkat çekti. Son dönemlerde İran'ın Medya Savunma Alanları'nı yoğun bombardımana tabi tutmasına rağmen sınırötesi operasyon konusunda herhangi bir açıklama yapmaması nasıl izah edilebilir?Türk devletinin yeni geliştirdiği tezkere kararlaşması üçlü ittifaka dayanmaktadır. Türk devleti, Doğu ve Batı Kürdistan'da İran ve Suriye ile bütünleşerek onlardan aldığı destekle Kuzey ve Güney Kürdistan'daki Kürt kazanımlarını hedeflemek ve bu temelde ortadan kaldırmak istemektedir. Bilindiği gibi bu yeni tezkere kararlaşması bir hafta içerisinde gündeme getirilmiş bir karardır. Bu yüzden İran'ın süreci geriden izlemek istediği anlaşılıyor, sanırım İran durumu şimdilik anlamaya çalışıyor. Türk devletinin parlamentosunda karar altına aldığı tezkere yasası ABD ile bir paslaşmamıdır, yoksa üçlü ittifak eksenindeki bir yönelim midir konusunda çok net olmama ihtimali olabilir. Bu ihtimali gözeten İran'ın ihtiyatlı davrandığı düşünülebilir. Tezkere tartışmaları sürecinde İran cephesinde bir sessizlik durumu yaşandı. Her ne kadar Türk devleti tarafından geliştirilen bir hamle olsa da sonuçta bu hamle Kürt özgürlük hareketine ve kazanımlarına yönelik geliştirilmiştir. Aynı zamanda ABD'ye bir mesaj çağrısı niteliğindedir. İçeriği 'Benimle olmalısın, benimle olursan ben de seninle olurum' ekseninde verilen bir mesajdır. Sanırım bu konu İran'ı düşündürtmektedir. Bu nedenle sessiz kalmış olabilir, bir de AKP ile danışıklı bir biçimde bu duruşu sergileme ihtimali de vardır. Ama tezkerenin özü ya da genel sürecin dayandığı esas özellik anti-PKK ve anti-Kürt ittifakı eksenlidir.Esad'da itirafçı ruh hali var Suriye'nin çok fütursuzca 'Sonuna kadar sizinleyiz' demesi seviyeli bir siyaset anlayışı değildir. Bu açıklamalarla esasında Beşar Esad'da bir itirafçının ruh hali vardır. Ondan dolayı böyle bir yaklaşım geliştirmiştir. Belirttiğim gibi mevcut yönelim aslında üçlü ittifak ekseninde gerçekleştirilen bir yönelimdir. Bunun için Suriye'nin desteklemesi doğal ama Kürtlere karşı savaşta 'Sonuna kadar sizinleyim' demesi, Irak'ta bir Kürt devletinin kurulmasını 'patlamaya hazır bir bomba' olarak değerlendirmesi, Türkiye'ye yaranmak isteyen Kürtlere karşıtlık adı altında seviyesiz bir siyaset anlayışının sergilenmesidir.
Sınırötesi operasyonun hangi tarihte ve nasıl yapılacağı bilinmiyor. Siz nasıl bir saldırı bekliyorsunuz veya saldırı olacağını düşünüyor musunuz?Bu tezkere bir yıllıktır, demek ki bu bir süreçtir, bu bir yıllık süreç içerisinde yapılan bir planlama olduğu anlaşılıyor. Planlamanın amacı Kuzey'de Kürdistan Özgürlük Hareketi'ni tasfiye etmek, Güney'de ise öngördükleri düzeni geliştirerek Irak'ın üniter bütünlüğü ekseninde inkarcı yeni bir sistemi dayatmaktır. Bu bir yıllık süreç içerisinde Türk devleti ilgi alanını sadece Kuzey Kürdistan'la sınırlı tutmayacaktır, aynı zamanda Güney Kürdistan'ı da ilgi sahasında bulunduracaktır. Türk devletinin tezkere kararı o anlama geliyor. Güney'de kendisi için tehlike olmaktan çıkan, Kerkük'ten vazgeçen ve daha alt düzeyde bir sistemle yetinen bir sonuç elde etmek istemekte, Kuzey'de ise tümüyle iradesizleştirilmiş ve tasfiye edilmiş bir sonuca ulaşmayı hedeflemektedir. Amacı her iki parçada da kendi lehinde sonuç almaktır.İlk hamle PKK'ye Türk devleti ve ordusu Kürdistan üzerinde böyle bir strateji oluşturmasına rağmen ilk hamlede sadece PKK'yi hedeflemesi beklenen bir durum olacaktır. Yani ilk hamlede Medya Savunma Alanları'nı hedefleyecektir. Bu arada KDP güçlerine de çeşitli bahanelerle yönelebilir, direkt ve resmi olmasa da 'yanlışlık oldu' diyerek bir takım noktalarını vurabilir. Göz korkutmak ve bir nevi ders vermek için bu tür taktiklere başvurabilir. Bununla birlikte Türk devletinin bu aşamada çok kapsamlı bir hareket geliştireceğini sanmıyorum. Tüm Güney'i tehdit altına altında tutmak için şantaj içerikli baskılar uygulanacaktır. Ancak gerilla güçlerimize karşı değişik yönelim ve saldırıları devreye koyabilir. Bu yönelim ve saldırılar daha çok hava saldırıları biçiminde gelişebilir. Bazı alanlarda kara saldırıları tarzında da gelişebilir ama birinci hamlenin hareketimize dönük olacağı açıktır. Bu hamlenin oluşturduğu pozisyonla Kerkük referandumunu uzun bir süre erteleten bir konjonktür yakalamaya çalışacaktır. İkinci hamlede ise Güney'deki Kürt Federe oluşumunu ortadan kaldırmayı hedefleyecektir. Buradaki amacı Kürt oluşumunu daraltma ve tümüyle kontrol altına alma olacaktır. Türk devletinin operasyonel yaklaşımının iki ayrı hamlede gelişeceğini düşünüyorum, Türk ordusunun şu anda çok kapsamlı bir askeri müdahaleye hazır olduğunu sanmıyorum. Dolayısıyla daha çok hava saldırıları yapacağını, değişik bazı kara operasyonları biçiminde ilk adımları atacağını düşünüyorum, sonrasını yaşanacak gelişmeler belirleyecektir.Sonuç Türkiye için yıkım olur Bu noktada hemen şu hususu belirtmekte fayda var. Türk devleti geçmişte yaptığı operasyonların büyük çoğunluğunda Güneyli güçlerden destek alıyordu. Şimdi desteksiz bir biçimde güneye girecek olan Türk ordusunun başarı kazanması imkansızdır. Girerse sonuç ne olur? Bana göre sonucu Türk ordusu ve devleti için yıkım olur. Gelsinler de görelim. Türk generallerinin de az-çok bunu bildiğini düşünüyorum. Dolayısıyla hemen öyle ulu orta yerde girmeyeceklerdir, biraz yoklayarak, birazda propaganda, baskı ve şantaj politikalarını iç-içe kullanarak adım, adım geliştireceklerdir diye düşünüyorum.
Olası bir saldırıya karşı nasıl bir karşılık vereceksiniz? Sizce sınır ötesi operasyonun başarı şansı nedir?Sınırötesi operasyondan ziyade Kürtlere karşı bir savaş ve saldırı durumu söz konusudur. Bize göre başarı şansı olmayan bir girişim durumundadır. Tezkerenin öngördüğü strateji imkansız bir stratejidir, tüm Kürt oluşumlarını ortadan kaldırmaya dönük bir içeriğe sahiptir. Bugün mevcut uluslar arası koşullara ve Kürt halkının özgürlük mücadelesinde varmış olduğu düzey, elde ettiği kazanım, birikim ve tecrübeye bakıldığında bunun imkansız bir girişim olduğu görülür. Fakat maalesef Türk devletindeki inkâr ve imha zihniyeti bir türlü bu hakikati görmeye yanaşmamaktadır.Önderliğimizin 15 yıldan bu yana Kürt sorununu Türkiye sınırları içerisinde barışçıl yöntemlerle çözme girişimine Türk devleti bunun için olumlu hiçbir cevap vermedi. Halbuki Önder Apo'nun geliştirdiği siyaset ve çözüm projesi Türkiye halklarının da çıkarınadır. Eğer Türkiye Kürt halkının varlığını, kimliğini, kültürel ve siyasi haklarını tanırsa -ki biz bunu demokratik özerklik biçiminde tanımladık- dışarıdaki Kürtlerle de dostluk geliştirme imkanına kavuşmuş olacaktır. Böylece hem Türkiye'nin demokratikleşmesi ve kendi içinde toplumuyla barışık bir demokratik cumhuriyet düzeyine ulaşma imkanına kavuşacaktır, hem de Kürtlerle dostluk temelinde tüm bölgede en etkili bir aktör haline gelmesi imkân dahiline girecektir. Biz bunun Türkiye'deki işçi, köylü, emekçi ve hatta sermaye çevrelerinin de çıkarına olacağını düşünüyoruz. Herkesin çıkarına olan en doğru yaklaşım, çağdaş bir bakış açısıyla demokratik cumhuriyet ekseninde Kürt sorununun çözümüdür. Bu, Türkiye halkları ve Türkiye cumhuriyetinin çıkarınadır. Bunu yıllardır söylüyoruz ama Türk devlet yetkilileri 'Hayır biz sizi yok edeceğiz, Kürt diye bir olguyu tanımayacağız, tanısak da sizi ancak Türk olmanız koşuluyla tanırız' diyorlar. 'Kürt kültürünü, Kürt kimliğini, Kürt iradeleşmesini tanımayacağız, bu bizim temel stratejimizdir' demektedirler. Bunun için kollarını sıvayarak ortaya çıkmaktadırlar, silah dipçiğiyle, şiddetle sonuç alacaklarını sanıyorlar. Biz Kürtler olarak tabii ki buna karşı bir direniş göstereceğiz.Türk devletinin bu stratejisi Kürtlük varlığının yok edilmesine dayanmaktadır. Elbette ki tüm Kürtler bütün imkanlarıyla buna karşı direnecektir; halk olarak geleceğimiz, haysiyetimiz, şerefimiz, kimliğimiz, kültürümüz ve insan olduğumuz için direneceğiz. Güney ve Kuzey başta olmak üzere Kürdistan'ın her parçasında tutumumuz bu saldırılara karşı toplumsal bir direniş ekseninde olacaktır. Kürt tarafı olarak 15 yıldan beri uyguladığımız politikalarla demokratik ve barışçıl çözüme sürekli açık olduğumuzu herkese göstermiş bulunmaktayız. Geçen yıl ilan ettiğimiz ateşkesle de bu yaklaşımımızı tekrar ortaya koyduk ama bizi şiddet yöntemiyle yok etmek isteyen anlayışlara karşı da sonuna kadar direneceğimizi ilan ettik. Bu konuda asla hiçbir taviz söz konusu olmayacaktır.Her alanda direniş Biz Apocu Hareket olarak tüm Kürdistan zemininde sömürgeci imha saldırılarına karşı uzun süreli direnebilecek güçte olduğumuzu bir kez daha tekrarlıyoruz. Direniş Kürt toplumunun her katmanında yükseltilecektir, askeri, siyasi, kültürel ve toplumsal düzeyde olacaktır. Bu temelde tüm Kürdistani güçlere şunu söylüyoruz: Türk devletinin Kürt iradeleşmesine karşı geliştirdiği bu hamle karşısında tüm yurtsever çevrelerin dayanışma ve birlik içerisinde olması gerekmektedir. İmha saldırılarına karşı durmak her Kürdün en temel görevidir ve insan olmanın bir gereğidir.Kürt sorunu Türkiye'nin en temel sorundur. Karadeniz, Dersim, Erzurum ve Serhat başta olmak üzere Kürdistan'ın her bölgesinde gerilla güçleri bulunmaktadır. Kuzey'de yerleşik durumda bulunan gerilla güçlerinin yaptıkları eylemleri, 'Güney'den gelip yaptılar' diyorlar, böyle bir şey yok, gerilla güçleri zaten orada bulunuyor. Silahların Güney Kürdistan'dan geldiğini belirtiyorlar. Son model silahları İstanbul'dan, Karadeniz'den, Gürcistan'dan ve tüm Ortadoğu ile Kafkasya ülkelerinden almak zor değildir.Sorun silahların nereden geldiğiyle ilgili değildir, sorun Güney Kürdistan oluşumu da dâhil olmak üzere Kürt iradeleşmesinin imha edilmesinin hedeflenmesidir. Türk devleti ve ordusu gerillanın 700-800 km'den gelip ta Gümüşhane'ye gidip eylem yapamayacağını bilmiyor mu? Biz uçak ve helikopter kullanmıyoruz, kara yolları da denetim altında olduğuna göre buraları da kullanmamız mümkün değildir. Bir insan Irak'tan Erzincan'a kadar yürüyerek gidip eylem yapıp geri dönebilir mi? Böyle bir şey mümkün müdür? Böyle bir şey hiç şüphesiz mümkün değildir. Bu, koca bir yalandır.Türkiye Güney'de sonuç almazSorun Irak'la ilgili değildir, sorun Türkiye'nin inkarcı zihniyetinden doğmuştur. Sorunu bir demokrasi sorunu olarak ele alıp çözeceğine, sorunu Irak'a bağlama bir saptırmadır. Bu saptırmanın amacı tüm Kürt oluşumunu ortadan kaldırmaktır. Türk devleti Irak'ta Kürt federasyonlaşması olduğu müddetçe Kuzeydeki Kürtleri dizginleyemeyeceğini düşünüyor. Onun için Güneydeki federasyonu hazmedemiyorlar ve yönelmek istiyorlar. Güney'e yönelebilmeleri içinde evvela PKK'yi hedefleyeceklerdir, çünkü PKK var oldukça ve güçlü oldukça Türk devleti Güney'de sonuç alamayacaktır. PKK hem Güney, hem de Kuzey'deki halkımızın kazanımlarını koruyacaktır. Bu konuda hiç kimsenin endişesi olmasın. PKK hareketi bu dönemde çok güçlüdür, kendi örgütsel sorunlarını önemli oranda çözmüştür ve her koşul altında direnebilecek kudrettedir. Bu gerçekliği tüm halkımızın ve dostlarımızın bilmesini istiyorum. Bu gerçekliğe rağmen PKK asla saldırgan bir güç değildir.Aksine Türk ordusu bu dönemde güçlerimize saldırmıştır, kendi gerçekleştirdiği saldırılarda kayıp vermiştir. Kayıplarını gerekçe göstererek sözüm ona 'PKK saldırıyor' diye ortalığı toz-dumana katarak bir bardak suda adeta fırtına koparmışlardır. Bunların hepsi yalan üzerine kurulan senaryolardır. Türk devleti Önderliğimizi zehirledi, Önderliğimiz hala tedavi edilmiyor, bağımsız uluslar arası sağlık kuruluşları tarafından tahlilinin yapılmasına bile müsaade edilmiyor. Çok açık ki saldıran taraf biz değil, Türk devletidir, terörü biz değil, Türk devleti halkımıza karşı uygulamaktadır.Devlet yalan söylüyor Buradan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'na sesleniyorum: Siz, Önder Apo'nun acil bir biçimde ameliyata gereksinim duyduğunu biliyorsunuz, bilmenize rağmen dört aydır neden tedavi edilmesi için talimat vermiyorsunuz ve gerekli imkanları yaratmıyorsunuz. Bizim zehirlenme iddiamız hala gündemdedir ve geçerlidir. Madem ki, zehirlenme durumu yoktur, siz neden uluslar arası bağımsız bir kuruluşun tahlil yapmasına olanak tanımıyorsunuz? Siz halkımızın Önderini dünyanın gözleri önünde ortadan kaldırarak, Kürt halkını bastıracağınızı mı sanıyorsunuz? 9 yıldır İmralı'da uygulanan izolasyon ve tecridin hukuk ve insan haklarıyla ilişkisi var mıdır? Bir aydan bu yana yalan ve uydurulmuş bahanelerle avukatlarıyla görüştürülmemesinin gerekçesi nedir? Bir devlet adına yalan söylendiği dünyanın neresinde görülmüştür. Ama tüm bunları Önderliğimize ve halkımıza karşı yapıyorsunuz. Siz Kürtlerin çok düşmüş ve şerefini koruyamayan köle bir halk olduğunu mu düşünüyorsunuz? Kürtler böyle olmadıklarını meydanlarda size göstereceklerdir.Saldırılara karşı birleşme çağrısı Hani dindar ve Müslümandınız, dindarlık ve Müslümanlık böyle mi olur? Bu dindarlık değil, vicdansızlıktır. Üç buçuk milyon insanın 'Siyasal irademdir' dediği bir insanı bütün dünyanın gözleri önünde adım, adım ölüme götürmek dincilik midir? İslamiyet böyle midir? Açık ki siz İslamiyeti sadece siyasi bir aksiyon ve çıkar olarak kullanıyorsunuz. Din kardeşliği bu mudur? Bir halkın Önderliğini zehirleyeceksin, gerillasını dağda öldüreceksin, milletvekilini teslim alacaksın; kelime-i şahadet getirir gibi ya 'PKK teröristtir' diyeceksin, ya da 'seni yok ederim, seni tanımayacağım' biçiminde dayatmada bulunacaksın! Kardeşlik bu mudur, böyle kardeşlik mi olur? Bu dayatmaların zamanı geçti artık, Kürt halkının böyle şeylerle bastırılması ve kandırılması bu aşamadan sonra mümkün değildir. Siz etrafınızda topladığınız birkaç çıkarcı Kürde dayanarak mı bunları yapacaksınız. Bu yaptıklarınızın sonuçlarını hep birlikte göreceğiz.Özcesi, halk ve hareket olarak Türk devletinin halkımıza karşı geliştirdiği topyekun seferberlik savaşına karşı elbette ki Kürt toplumunun da kendini savunması ve cevap verme hakkı doğmuştur. Kürdistan'ın dört parçasındaki bütün ulusal-demokratik kurumları, siyasi kesimleri ve yurtsever Kürt halkını, Türk devletinin geliştirdiği bu seferberlik ve top yekun savaşına karşı dayanışma ve birleşmeye çağırıyoruz.

Kürt gençleri gerillaya katılmalı

Halkımızın tüm kazanımlarını ve iradeleşmesini ortadan kaldırmayı hedefleyen bu saldırılara karşı yurtsever Kürt gençliğini özgürlük mekanlarına akmaya, gerilla saflarına katılmaya çağırıyoruz. Bizimde bir halk olmaktan kaynaklı haklarımız vardır. Geliştirilen saldırılara karşı uluslar arası yasalarda tescil edilmiş bulunan meşru müdafaa hakkımızı kullanmamız bir insanlık görevi durumundadır. Biz saldırgan bir güç değiliz, hiçbir yere saldırmadık da, ama saldırgan girişimlere karşı meşru müdafaa hakkımızı kullanarak Türk devletinin saldırganlığına karşı ideolojik, siyasal, diplomatik, sosyal, kültürel ve askeri olarak direnmede hiçbir tereddüt yaşamayacağız.
Geçen hafta HPG'den yapılan bir açıklama nedeniyle petrol ve dolar fiyatları arttı. Uluslararası finans kuruluşları PKK'nin petrol boru hatlarına yönelik politikasının piyasalar üzerindeki etkisinin nasıl olacağını tartışıyor. Petrol boru hatlarına yönelik politikanız nedir? Ekonomi ve finans yayınlarının son birkaç haftadır PKK faktörünü tartışmasının anlamı nedir?Kürt sorunu Ortadoğu'nun en temel sorunlarından biridir. Ortadoğu bölgesi de önemli petrol yataklarına sahip bir saha olduğuna göre, dünya ekonomik sistemini ve dengelerini yakından ilgilendiren bir özelliğe sahiptir. Bu bölgede Kürt sorunu çözülmeden istikrar ve demokratik düzenin gelişmesi mümkün değildir. Bu açıdan Kürt sorunu ile bölge istikrarı arasında çok ciddi bir ilişki söz konusudur.Hareketimiz Kürt sorununun çözümünü hedefleyen bir harekettir. Bugün hem Türkiye'de hem de İran ve Suriye'de en etkili örgütlenen partiler, Önder Apo'nun çizgisini esas alan partilerdir. Önder Apo Kürdistan'da yeni bir felsefe, yeni bir anlayış ve yeni bir çizgi geliştirmiştir. Kürt halkı, Önder Apo'nun felsefesi ile yeni bir güç kazanmıştır, kendini yeniden yaratmayı başarmıştır, dolayısıyla olmazsa olmaz bir biçimde özgürlüğüne tutkun bir halk olma yolunda çok ciddi gelişmeler sağlamıştır.Bu gerçeklere rağmen Kürt sorununun çözümsüz bırakılmaya devam edilmesi Ortadoğu'da var olan istikrarsızlığı daha da derinleştirecektir. Çözüm olması halinde de bölgenin demokratikleşmesi ve istikrarın sağlanmasında önemli katkıları olacaktır. Bu açıdan Kürt sorunu uluslar arası düzeyde istikrar ve ekonomik dengeleri yakından ilgilendirmektedir. Uluslararası ekonomik çevreler eğer konuyu tartışmışlarsa bundan dolayıdır ve yürüttükleri tartışma doğrudur. Bizim özel olarak petrol boru hatlarına yönelik bir politikamız yok, ancak biz şu anda bir savunma savaşını yürütüyoruz. Bir taraf ekonomik güç kaynaklarını oluşturup bize saldırıyorsa, biz de onun ekonomik güç kaynaklarına savunma savaşı ekseninde yönelebiliriz. Savunma savaşı ekseninde Kürdistan özgürlük güçleri, saldırgan ve imha zihniyetli güçlerin ekonomik kaynaklarına yönelebilirler. Bu anlamda bu saldırgan güçlere akan petrol boru hatlarına yönelmeleri ve hedeflemeleri mümkündür. Çünkü savunma savaşı komple bir duruşu gerektirmektedir. Karşı gücün saldırısını önlemek istiyorsan, en başta onun güç kaynaklarını zayıflatmayı hedeflersin. Kürdistan'dan geçen petrol boru hatları Türk ordusunun saldırganlığına ekonomik kaynak sağladığı için gerillanın buna yönelmesi gayet muhtemeldir.Hiç bir generalin çocuğu savaşta ölmedi
ABD'nin Irak'a müdahalesine dünyanın bir çok yerinde insanlar sokaklara çıkarak karşı çıktı. Türkiye'nin başka bir ülkenin topraklarına yönelik operasyona ilişkin bir tezkere geçmesine rağmen bırakalım dünya toplumlarını, Türkiye'de bile sivil toplumun ciddi tepkileri yok. Bu yönlü çağrılarınız var mı?Özellikle bu süreçte Türkiye'de çok büyük bir çarpıtma olayı yaşanıyor. Türk ordusu sürekli gerillaya saldırıyor, her gün gerilla avı peşinde koşmaktadır. Kelle avcılığı geliştirilmektedir. Kana susamış bir tarzda adeta insan öldürmeden zevk alan bir anlayış esas alınmaktadır. Türk ordusu böyle pratik çabalar içerisinde iken birkaç askerin vurulması karşısında feryatlar koparılıyor. Ölen askerlerin aileleri ve çocukları günlerce televizyon ekranlarında gösteriliyor, oysa o askerlerin ölmesinden bu operasyonlara karar veren ve barış çağrılarımıza yanıt vermeyen güçler sorumludurlar.Biz Kürt tarafı olarak hiçbir yere saldırmış değiliz. Gabbar'da bize göre 21, Türk ordusunun açıklamasına göre ölen 13 asker. Kendi evlerinde ya da karakollarında vurulmamışlardır, gerilla avında iken vurulmuşlardır. Türkiye toplumunda bu konuda büyük bir hezeyan yaratılmak istenmektedir. Beytüşşebap'taki 12 köylü Türk ordusuna bağlı JİTEM ve bazı çete çevrelerce katledilmişlerdir. Ona rağmen Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ'un önceki gün 12 köylünün katledildiği köye giderek olayı PKK'ye yüklemeye çalışması büyük bir pişkinlik ve çarpıtma örneğidir.Yıllardan beri akıtılan kanın sorumlusu Kürt sorununu şiddet yöntemleriyle çözmek isteyenlerdir, bunu ısrarla dayatanlardır. Bu savaşta çocukları ölen aileler, hareketimize karşı slogan atıp sokaklara döküleceğine, çocuklarını o dağlara ölüme gönderen generallere yönelmelidirler. Şimdiye kadar hiçbir generalin çocuğu bu savaşta ölmemiştir. Savaş rantçıları kirli emellerine ulaşmak için halkın çocuklarını ölüme gönderiyorlar. Nasılsa her iki taraftan ölenler halk çocuklarıdır, kendilerinin hiçbir kaybı yoktur. Basın-yayın yoluyla ve psikolojik savaş yöntemleriyle toplum yanlış yönlendirilmekte, ileri düzeyde bir şövenist dalga geliştirilerek toplum militaristleştirilmek istenmektedir. Yanlış propagandalarla insanların aidiyet ve mağduriyet duyguları harekete geçirilmeye çalışılmaktadır. Böylece Türk toplumunu arkasına alarak, Kürt halkının özgürlük umutları tümüyle yok edilmek istenmektedir. Bu aynı zamanda Kürt-Türk savaşının başlatılma zemini haline dönüştürülmeye çalışılıyor. Bu tezkere açıkça Türk devletiyle Kürt halkı arasında bir savaşın gelişmesini resmileştirmiştir. Devletin ordusu bütün savaş tekniğiyle bir dengesizlik ortamında Kürt halkının üzerine yürümektedir. Türk halkını da şövenist duygularla bu savaşa çekersen bu durum halklar arası savaşa dönüşecektir. Bu yaklaşım Kürt halkına karşı top yekun savaş ilan etmenin adı olmaktadır. Açık ki, Türk toplumunu sokağa dökersen Kürt-Türk savaşını başlatırsın. Şu anda bunu Türk devletinin kendisi yapmaktadır. Biz her zaman halkların kardeşliğinden yana tavır sergiledik ve bugünde halkların kardeşliğine duyduğumuz sorumlulukların gereğini yerine getirmek için büyük çabalar harcamaktayız.Metropollerdeki Kürtler dikkatli olmalı Halkları birbirine karşı kırdırtan, halklar arası düşmanlığı geliştiren bu ırkçı, şövenist ve inkarcı anlayışa karşı barıştan demokrasiden kardeşlikten yana olan tüm kesimler harekete geçip bu vahşet dalgasını boşa çıkarmalıdırlar. Bu anlayışla Türk toplumunda öyle bir zemin yaratıldı ki hiç kimseye karşıt söz söyleyecek ortam bırakılmadı. Çok bilinçli ve tehlikeli bir gidişat yaratılmaya çalışılmaktadır. Türkiye'yi seven, halkların kardeşliğinden yana olan bütün kurum, kuruluş ve şahsiyetleri oynanmak istenen bu oyunları boşa çıkarmaya ve tavır geliştirmeye çağırıyoruz. Mevcut gidişat çok tehlikeli bir yöne gitmektedir.Burada özellikle tüm parçalardaki Kürdistan halkı bu durum karşısında sessiz kalmaması, sesini yükseltmesi çok önemli bir husustur. Başta Kuzey Kürdistan olmak üzere, yurt içinde ve yurt dışında bulunan tüm Kürtlerin, Türk devletinin anti-Kürt ittafakı temelinde başlattığı saldırı sürecine karşı toplumsal tepkisini değişik biçimlerde göstererek, eylemsel süreci başlatmalıdır. Güney Kürdistan'da başlayan halkımızın gösterileri tüm parçalarda yaygınlaştırılarak Kürt halkının bulunduğu her yerde kitlesel eylemlerle sesini yükseltme görevi bulunmaktadır.Oluşturulmaya çalışılan linç ortamı nedeniyle özellikle metropollerde bulunan Kürt halkını dikkatli olmaya, kendi arasındaki dayanışmayı sağlamaya ve savunma tedbirlerini almaya yönelmesi gerekmektedir. Aksi durumda bu şövenist girişimlerin bir sonucu olarak zayiatların verilmesi ihtimal dahilindedir. Halkımız bulunduğu her alanda kendi savunmasını kendisi yapmalıdır. Bunun imkanları olduğu yerde halk savunma kuvvetleri de yapacaktır ama her yerde bunun imkanları olmadığı bilinmektedir. Bundan önce bu tehlikeli gidişata karşı, Kürdistan ve Türkiye'deki tüm demokrat, yurtsever kesimleri daha duyarlı olmaya davet ediyoruz.'Sözde Kürt aydınları' ajan beslemeleridir
Türk basını tarafından Kürt aydınları olarak tanıtılan bazı kişilerin DTP ve PKK karşıtı ifadeleri var. Kimdir bunlar ve yaptıkları açıklamayla ne amaçlıyorlar?Halkımız ve hareketimize karşı topyekun bir yönelim başlatılmış bulunmaktadır. Yapılan saldırılar tüm Kürt kazanımlarına yönelik geliştirilmektedir. Bu durum karşısında kendisine Kürdüm, yurtseverim, demokratım diyen herkesimden insanların Türk devletinin bu saldırganlığına karşı tutum sahibi olması gerekmektedir. Bu tutum ferdi ve küçük gruplar düzeyinde değil de, ulusal bir bütünlük ve birlikle geliştirilmesi halinde sonuç alıcı olacaktır. Çünkü bu dönem geliştirilen saldırılar karşısında Kürtler arası birliğin olmazsa olmaz bir biçimde kendisini dayattığı bir dönemdir. Biz hareket olarak bu birliği Güney'de, Kuzey'de ve her yerde geliştirmeyi temel bir politika olarak öngörüyoruz.Ulusal birlik ve bütünlüğün en fazla sağlanması gereken bu dönemde kalkıp düşman ağzıyla konuşmak ve Kürtler arası birliği parçalamaya çalışmanın yurtseverlik ve Kürtlükle hiçbir alakası olamaz. Bazı kişilikler Kürt birliğini bozmaya dönük kimi açıklamalar yaparak düşmana hizmet etmişlerdir. Bu yaklaşımlar MİT'in teşviki çerçevesinde geliştirilen çabalardır. Kürtlüğü satan bu kişiliklerin yaptıkları PKK'ye karşı tavır alınma çağrılarının ciddiye alınacak hiçbir yönü bulunmamaktadır. Aksine bu açıklamayla Kürtlüğü sattıklarını ilan etmiş olmaktadırlar. PKK olmasaydı Kürtlük olmazdı, PKK olmasaydı o insanlar acaba bugün Kürtlükten bahsedebilirler miydi? PKK kimdir? PKK bu halkın en duyarlı evlatlarının birleşerek on binlerce insanın kanını döktüğü bir ulusal demokratik örgütlenmedir. PKK'nin bu gerçekliğine karşın sen kim oluyorsun, bu tür açıklamaları yapmanın cesaretini nereden buluyorsun. Kalkıp düşman ağzıyla konuşacaksın, bir de kendine Kürt aydınıyım diyeceksin! Bunların Kürt aydınıyla ne alakaları var. Bunlar olsa, olsa Kürt kökenli ajan beslemeleridir, bu ağızlar başka hiçbir şey değildir. Kürt halkını imha etmeye çalışan taraf tüm unsurlarıyla birleşmiş, top yekun saldırı hazırlıkları yapıyor, Kürt aydını kisvesi altında ortaya çıkan hain kişilikler çıkmış parazit yapıyorlar. Bu açıklamalar kime hizmet eder, açık ki düşmana hizmet ediyor.PKK olmasaydı Güney'deki halkımızın kazanımları da ayakta duramazdı, PKK olmasaydı hiçbir Kürt organizasyonu Kuzey'de de ayakta duramazdı. Bunu bilmeyen var mı? Türk devleti ekseninde açıklamalar yapan o unsurlar bunu bilmiyorlar mı? Elbette ki biliyorlar, biliyorlar da neden bunları dillendiriyorlar, çünkü özel görevleri vardır, görevlidirler de ondan yapıyorlar. Halkımız artık bu tür ağızları iyi tanımalıdır, bu ağızlar MİT tarafından görevlendirilmiş ağızlardır.Önceki yıllarda hareketimize karşı kuzeyde Kürtleri bölmek, parçalamak ve birbiriyle vuruşturmak için çeteler oluşturulmuştu. Gelinen dönemde o çetelerde yurtseverlik gelişti, artık o sistem Türk devletinin öngördüğü işlevden uzaklaşmış bulunmaktadır. Böylece bu alanda bir boşluk oluştu. Bu boşluğu doldurmak için şimdi de siyasi çeteler oluşturulmak istenmektedir. Siyasi çete reisleri adayları söz konusudur, şimdi onlarda ortaya çıkıyor. Tarafların bu kadar netleştiği bir ortamda kalkıp da böyle sözler söylemek, karşı taraftan kemik istemekten başka bir şey değildir. Bu açıklamaların başka hiçbir anlamı yoktur.Halkımıza karşı geliştirilen topyekûn yönelim karşısında tüm yurtseverlerin görevi dayanışma içinde olmaktır. Halkımız bu yönelim karşısında direnecektir. Direnme değil ihaneti yaşayan bu tür ödlek tipler düşman ağzını kullanarak görevlerini yapmaya devam edeceklerdir. Bu önemli dönemde halkımız da bu tür kesimlere karşı tutum almak zorunda kalacaktır. Kürt halkının onurlu evlatları bu dağlarda boşuna kalmıyorlar. İnandıkları ve ihtiyaç duydukları onurlu yaşam için en zorlu koşullarda mücadele ediyorlar. Düşman söylemiyle konuşan bu tipler bırakalım bir çocuğunu, acaba bir saatlerini bile bu halk için feda edebilirler mi? Hayır. Peki, tüm yaşamını feda eden bütün varını-yokunu ortaya koyan insanlara karşı ikide bir böyle dil uzatmak ne anlama geliyor, bu insanların emeklerine dil uzatmak hadlerine mi düşmüş. Herkesin aklını başına toplaması gerekiyor. Sömürgeciliğin halkımızı bir kaşık suda boğmak istediği bu koşullarda, Önderliğimizi en vahşi ve alçakça yöntemlerle zehirlemekte olduğu bu ortamda bu tür parazit yaratan unsurların gerçeği herkes tarafından iyi anlaşılmalıdır. Halkımız, kemik kırıntıları peşinde koşan bu tür kişilikleri her zamankinden daha iyi tanımalı ve her yerde bunlara karşı tutum alma temelinde ulusal-demokratik birliğini ve dayanışmasını daha fazla güçlendirmelidir. BEHDİNAN - ANF

18 Ekim 2007 Perşembe

Hewlêr'de operasyona karşı dev gösteri!

Kürdistan Öğrenciler Birliği (YXK), Federal Kürdistan Bölgesi'ne yönelik operasyona olanak sağlayan tezkerenin dün TBMM'de kabul edilmesini, Hewlêr kentinde kitlesel bir yürüyüşle protesto etti. Yaklaşık 7 bin kişiden oluşan kitle, daha sonra taleplerini içeren dosyayı Birleşmiş Milletler Temsilciliği'ne sundu.
Kürdistan Öğrenciler Birliği (YXK), Federal Kürdistan Bölgesi'ne yönelik sınır dışı operasyona olanak veren tezkerenin dün Meclis'te onaylanmasını protesto etmek amacıyla, Federal Kürdistan Bölgesi'nin Hewlêr kentinin Ankawa Semti'nde bir yürüyüş organize etti. Gençler yürüyüş sırasında "Kürdistan sınırını geçmek bütün Kürtleri ezmektir", "Askeri çözüme hayır, diyaloga evet", "İşgalci Türklere karşı ulusunu koru", "Federal Kürdistan Bölgesine yönelik saldırıları kınıyoruz" yazılı pankartlar açtı. Yürüyüşte sık sık "Biz Kürt kızları işgalcilere karşıyız", "Bizler Qmişloyuz, Amediz, Mahabadız, Hewlêrız", "Yaşasın halkların kardeşliği", "Türkiye şaşırma sabrımızı taşırma" şeklinde sloganlar atıldı.
Ankawa Semti sakinleri de yürüyüşe katıldı
Geniş güvenlik önlemleri altında BM'ye 5 kilometre uzaklıkta olan Ankawa Meydanı'na doğru yürüyüşe geçen gençler, semt sakinlerinden de destek buldu. Ey Raqîp marşı eşliğinde yürüyüşü başlatan gençler, yaklaşık 3 saat süren yürüyüşün ardından, BM Temsilciliği önüne ulaştı. BM'nin önünde geniş güvenlik önlemlerinin alınması dikkat çekerken, oluşturulan bir heyetle taleplerin yer aldığı bir dosya BM yetkililerine teslim edildi.
'Kürdistan'ı işgal etmek istiyorlar'
BM Temsilciği'ne verilen dosyada şunlara yer verildi: "İşgalciler Kürdistan'ın her parçasında hem fiziki, hem de düşünsel anlamda Kürtlere yönelik işkence uygulamaktadır. Burada Kürdistan'ın bir kazanımı sağlandığı için, düşmanlarımız bunu hazmedememekte ve burayı da işgal etmek istemektedirler. Öncelikle BM ve tüm dünya ülkelerine çağrıda bulunuyoruz; Türkiye'nin Federal Kürdistan Bölgesi'ne yönelik sınır dışı operasyonuna izin vermeyin. Eğer Türkiye gelirse Kürt halkı olarak en onurlu direnişi sergileyeceğiz. En iyi çözüm yolu Türkiye'nin Kürtlerin liderleri ile oturup, sorunu diyalog temelinde çözmesidir."
Düzenlenen yürüyüş birçok yabancı basın kuruluşu tarafından da izlendi. Yaklaşık yarım saat burada bekleyen gençler daha sonra dağıldı.DİHA

17 Ekim 2007 Çarşamba

Kürtlerin Kudüs'ü Kerkük 3

Yusuf Ziyad

Kerkük'te kaos yönetimi

YNK, politik olarak genel Irak'ı hedef almakta, KDP ise Kürdistan'ı bir politika belirlemiştir. Irak düştükten sonra kimilerine göre; YNK ile KDP arasında yapılan bir anlaşma yapılır. Bu anlaşmaya göre; Kerkük bir Soran bölgesidir dolayısıyla YNK' ye bırakılmalı, Musul ise Behtinidir KDP'ye bırakılmalıdır. Ama YNK'nin Musul'da KDP'nin de Kerkük'te örgütlenme hakkı ve serbestisi vardır. Şeklinde bir anlaşma yapmışlar. Kerkük'te YNK idari düzeyde yetkileri elinde bulundursa da topluma inemediği ve kendisini örgütleyemediği için, KDP bu boşluğu gördü ve örgütlenmeye çalıştı. KDP, daha fazla dışarıdan aileler getirterek bu açığı kapatmaya çalıştı. Kendisine bağlı binlerce aile getirdi. 140. maddenin uygulanmaması, KDP' ye olan güveni sarsmıştı. Eğer 140. madde ertelenmeseydi, KDP Kerkük'ü ele geçirebilirdi. Çünkü halkın milli duygularına hitap ediyordu ve daha Kürdistan'i bir politika sahibi olduğunu her fırsata yansıtıyordu.

Kerkük'e sonradan gelen Kürtlere yerel Kürt hükümeti hiçbir yardım yapmamıştır. Bunlar yoksulluk ve sefalet içinde çırpınmaktadırlar. Bugüne kadar Kerkük'e tek bir yetkili gelip bu halkın içinde yaşamış olduğu koşulları görmemiş ve yerinde inceleme gereği bile duymamışlardır. Kerkük'ün ne durumda olduğunu bile bilmiyorlar.

Saddam döneminde Kerkük'e yerleştirilen Arap aile sayısı on bin olarak tespit edilmişti. Arada epey zaman geçmiş bu gün bu ailelerin her biri beş aile olmuştur. Her Arap ailesinin geri dönmesi için yirmi bin dolar para, gittikleri yerlerde arsa, Kerkük'te varsa evi, işyeri satılabilecek ne kadar malı mülkünün satılıp paraya dönüştürülerek bunlara verilmesi karar altına alınmıştır. Oysa geri dönen Kürtler için; kırsal alana yerleşenlere beş milyon Irak dinarı yaklaşık 3 bin dolar. Kerkük merkezine yerleşecek olanlar için on milyon dinar yani 6 bin dolar para verilmesi karara bağlanmış. Her iki partiden birine, YNK yada KDP'ye üye olanlar yapılması gereken yardımı almış üye olmayanlara ise bu güne kadar herhangi bir yardım yapılmamıştır.

Kerkük Kürdistan'ın çöplüğüdür

Aynı şekilde Kürdistan'ın diğer şehirlerine verilen önem, yatırımlar ve yeniden inşa süreçleri Kerkük'te de başlatılmalıydı. İş imk‰nları açılmalı iken, tam tersine Kerkük halkının da söylemiş olduğu gibi 'Kerkük ne Kürdistan'ın kalbi nede Kürdistan için Kudüs'tür. Kerkük Kürdistan'ın çöplüğüdür.' Çünkü Kerkük, kendi haline bırakılmış hiçbir bakım yapılmamıştır. Kerkük'te elektrik, su, mahallerdeki bakımsızlık, şehir alt yapısı, belediyecilik hizmetleri sıfır denecek düzeydedir. Kerkük statüsü belirlenmediği için kimse buralara yatırım yapmak istememektedir. Bu durumda halka yardımcı olacak olan Kürt hükümetiydi. Bu noktada üzerine düşen hiçbir görevini yapmamıştır. Halka karşı olan sorumluluğunu Kürt hükümeti yerine getirmemiştir. Aslına bakılırsa bugünkü durumda Kerkük halkının, Kürt Hükümeti'ne olanı inancı kırılmıştır.

Kerkük parselleniyor

Bugüne kadar Kerkük'teki siyasi güçlerin yürütmüş oldukları politika Kerkük'ü parselleme ve parçalama politikasıdır. Kerkük'ü birleştirmeye dönük bütünlüklü bir politika yürüten tek bir güç yoktur. YNK ile KDP'nin Kerkük'teki siyaseti Kerkük'ü ikiye bölmüş durumdadır. Bu iki partinin Kerkük'te yürütmüş oldukları tek faaliyet particilik olmuştur. Daha fazla kendi partileri için taraftar toplama, örgütleri için üye kazanma çabası olmuştur. Bu partilerin kendi aralarındaki yarışmaları o derece büyümüş ki örneğin bir köprü YNK'e tarafında yapılmışsa köprü yeşile boyanıyor. KDP'e tarafında bir park ve başka bir şey inşa edildiğinde kendi parti bayraklarının rengi olan sarıya boyamaktadırlar. Kerkük, adeta sarı ve yeşile boyanmış durumdadır. Bir ağaç dikseler gövdeyi ya sarı yada yeşile boyuyorlar. Bu durum halkın öfkesini daha da artırmıştır. YNK'nin desteğiyle Kerkük'e gelmiş halkın, yerleştiği mahaller ayrı, KDP ile ilişkili ve desteğiyle gelenlerin yerleştiği mahaller ayrıdır. YNK yolu ile gelen halkın hiçbir sorunu ile KDP, KDP yoluyla gelenlerin hiçbir sorunu ile YNK ilgilenmemektedir. Böyle bir ayrışma çok net bir biçimde gözükmektedir. Bunun yanında her iki partide getirmiş oldukları aileler içinde, eğer kendilerine peşmergelik, partilerinde her hangi bir görev ya da üyelik almamışlarsa hiçbir şekilde yardım edilmiyor.

Çözüm ulusal politikada

Bu yarışın kabul edilemez diğer bir boyutu da, Saddam döneminde BAAS Partisi'nde ve Kürt halkına olmadık zulümler yapmış kişileri, partilerine bir üye daha kazandırtmak için, en üst düzeyde rütbe verip, kurumların başına getirmeleridir. Fakir yoksul olan insanlara KDP ve YNK imk‰n vermemektedir. Şu an Kerkük'te görev ve sorumluluk almış olanların çoğu, eskide BAAS Partisi'nden aktif çalışanlardır. Bunlardan bazı kişiler; Celal Cevher, Mustafa Çawreş, Şalawi Ali Askeri bunlar YNK'nin en üst düzeyde görev almış kimseleridir. Yine 140. maddeyi uygulama komisyonunda, KDP'yi temsilen yer alan kişinin kardeşi Saddam döneminde Enfal'da sorumluluk alan kişidir. Sorumlu kişi Abdullah'tır. Tahsin Şawıs'ın kardeşidir. Tahsin Şawıs, Saddam Hüseyin'in müsteşarıydı. Yüzlerce peşmergenin öldürülmesinde eli vardı, yüzlerce evi yerinde yurdunda etmiş ve Enfal'de aktif rol üstlenmiş biridir.

Kerkük'te yaşamanın adı: Particilik

Kerkük'te Kürt gençler grup grup Avrupa'ya kaçıyorlar. Neden çünkü bunların hiçbir umutları ve yaşamlarının iyileşeceğine dahil inançları kalmamıştır. Gençler bakıyor, iş-güç yok bir yerde iş bulmak yada bir kurumda çalışabilmek için muhakkak bir partiye üye olma zorunluluğu vardır. Örneğin üniversite bitirmiş öğretmendir tayin bekliyor. Tayin edilmesi için ya KDP ya da YNK'li olmalı ki tayin edilsin. Yoksa yıllarca boş beklese kadro sorunları olsa dahi atama yapılmamaktadır. Polis, peşmerge olmak için bile partili olmak zorunluluğu vardır. Kerkük'te bir partiye üye olmayan kim olursa olsun evde aç ve savunmasız kalmaktadır. Halkı kendilerine zorluyorlar. Örneğin KDP'nin hakim olduğu bir mahallenin okulunun öğretmenleri KDP'li olmak zorundadır. YNK'li bir öğretmen KDP'nin inşa ettiği okulda ders veremiyor. YNK içinde aynı şey geçerlidir. Devlet dairesinde veya okulda çalışa bilmek içinde bir örgüttün şemsiyesi altına girmek gerekiyor. Düşünün ortak yapmış oldukları okullarda bile iki idare vardır. Biri YNK'li diğeri KDP'li dir. Güzel sanatlar akademisinde yine iki idare vardır. Her yapılan iş, yada açılan yeni bir kurum ikili idare şeklinde yürütülmektedir. Birisi Hewler'i, diğeri Süleymaniye'yi esas alıyor. Halk, bu kadar düşmanımız varken, Kerkük üzerine bu kadar oyun dönerken, yerel hükümetin Kerkük'ü kendi aralarında parsellemek için yarış içinde olmasına hiç anlam vermediklerini dile getirmektedir.

Yetkililer Kerkük'ten kaçıyor

KDP ve YNK'e birbirlerine karşı casusluk yapıyorlar ve alanlarına ajan gönderiyorlar. Birbirlerine karşı o kadar sıkı bir çalışmanın içindedirler ki bu çalışmayı düşmanlarına karşı yapmış olsalardı. İnanın Kerkük'te tek bir sorun çıkmazdı. Birbirlerine karşı üstünlük sağlamak için Kürt düşmanları ile anlaşıyorlar, onları kendi içlerine alıp taviz veriyorlar. Her gün halkın çocukları bombalama eylemlerinde ölürken, halk sırtında kefenle Kerkük'ün Kürdistan'a katılması için çaba içerisinde olurken. Bu kadar yoksulluk ve sefalet içinde beklerken, KDP ve YNK sorumlular bu şehre gelmemektedirler. Kendileri şehrin dışında en güzel yerlerde yada köylerde saray gibi evler yaparak kale şeklinde güvenliklerini alarak yaşıyorlar.

Kerkük'lü olmak suçtur

Şimdi belki resmi olarak Kerkük Kürdistan'a dahil olmamış fakat fiilen öyle bir gerçeklik var. Tüm polis ve askeri güçlerin çoğunluğu ve sorumluları Kürtlerdir. Vali ve şehir meclisinin, belediye encümenlerinin, şehirde nüfus çoğunluğu Kürt böyle bir gerçeklikte söz konusudur. Halk Kerkük'te seçimlerde sandık başına giderek her yönü ile Kerkük'ün idaresini bu partilere teslim etti ki bunlar halka hizmet etsin ve güvenliklerini alsınlar. Bu partiler tam tersini yaptılar. Halk şu an Kerkük'ten kaçıyor ve diyorlar ki bu partiler bizi yalnız bıraktılar. Süleymaniye ve Hewler'e neden yatırımlar yapılıyor, oralarda herkesin işi var, herkesi maaşa bağlamışlar, okullar var, şehirler yeniden yapılandırılıyor, asayiş sorunları yok, güvenlikleri alınıyor. Elektrik, su sorunları yoktur. Yine halka toprak dağıtılıyor, çocuklar için parklar yapılıyor, binalar yükseltiliyor neden bunlar Kerkük'te yapılmıyor. Kerkük doğumlu olmak Kürdistan'da suçlu potansiyel olarak görülmekte ve öyle yaklaşılmaktadır. Şunu açıkça belirtelim ki Kürt Hükümeti'nin Kerkük politikası net değildir. Kerkük gerçekten Kürdistan'a dahil olacak mı yoksa olmayacak mı? Bu konuda net bir politikası yoktur. Onun içindir ki buraya hiçbir masraf yapmıyor. Yatırım yapmıyor. Kendilerine bu konuda güvenmiyorlar mı yoksa alttan başka anlaşmalar mı yapılmış? Onu bilemiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var oda Kürt Hükümeti'nin Kerkük politikası belirsizdir ve dış güçlerin insafına bırakılmıştır.

İki parti dışındaki tercih ihanettir

KDP ve YNK'nin ise, Kerkük'teki sloganları şudur: Kerkük'ün Kürdistan'a dahil olmasını istiyorsanız oylarınızı bize vermeniz gerekir. Eğer bize oylarınız vermezseniz siz Kürt değilsiniz demektedir. Yani Kürt olmanın yolu bu iki partiden birine yanaşmaktan geçiyor. Siyasi iradeni bu partiler üzerinden beyan edeceksin ki Kürt olabilesin. Eğer oyunu bize verirsen burada yaşayabilirsin, yok oyunu bize vermeyeceksen buyur Kerkük'ten çık demektedirler. Bu sistem Kerkük'te hakim olmuş aynı 1996 ve 97 yılındaki Hewler, Duhok ve Süleymaniye'deki yaklaşımların tekrarıdır. YNK ve KDP dışında başka partilere gitmek bunlar Kürt partileri de olabilir. Kürtlüğe ihanet olarak görülmektedir. Kürtlüğü sadece KDP ve YNK temsil etmektedir.

Kerkük fiilen dörde parçalanmış

Kerkük'te, güvenlik güçleri bölünmüş haldedirler. Kerkük güvenliği; Türkmenlerin, Arapların ve Kürtlerin nüfus olarak yoğun yaşamış olduğu alanlarda etnik yapıların inisiyatifine bırakılmıştır. Kürtlerde kendi içinde YNK ve KDP güvenlik güçleri olarak ayrışmışlar. Kısacası Kerkük'ün güvenlik güçleri kendi içerisinde parçalı bir duruş sergilemektedir.

Güvenlik ve asayiş olarak üst düzeydeki sorumlulukların çoğunluğu Kürtlerin elindedir. Fakat sorun bununla bitmemektedir. Alt düzeyde birçok görevli ve sorumlu Türkmen, Arap ve Asurî'dirler. Kerkük fiili olarak dört parçaya bölünmüştür. Rahim Awa, Azadi, Şurce, İsk‰n (İmam Kasım) bu dört mahallede Kürtler yaşamaktadır. Bunun dışında sekiz dokuz mahalle daha var. Bu mahallere Kürt asayiş yetkilileri biz bu mahallelere gitmeyiz diyorlar. Örneğin Domiz, Qadisiye Yek, Qadisiye Du, Xedra, Hey Baas, Tophane, Musalla ve Arafa mahallerine Kürt sorumluları gitmiyorlar. KDP ve YNK siyaseti sonucu Kerkük bugün fiilen dörde bölünmüştür. Bu bilinçli mi değil mi? Bilmiyoruz.

Kerkük'te güvenlik sorunu

Kerkük'te güvenlik ve asayiş faaliyetlerini şu kurumlar yürütmektedirler;

1-Asayiş güçleri(polis)
2-Parastin(KDP istihbaratı)
3-Dezgeyi Zanyari (YNK istihbaratı)
4-Dezgeyi Zanyari Türkmen (Türkmen istihbaratı)
5-Dezgeyi Zanyari Hükümet(merkezi hükümet)
6-ABD'ye bağlı çalışan kesimler ve ABD'liler
7-Özel kuvvetler
8-Haras Vatani

Şuan mevcut durumda sekiz ayrı ve birbirlerinden bağımsız güvenlik adına yasal faaliyet yürüten kurum vardır. Bunlar arasında işbirliği ve ortak çalışma tarzı mevcut değildir. Olabildiğince birbirlerinden gizli ve aynı zamanda birbirlerine karşı faaliyet içerisindedirler. Irak'ın hiçbir yerinde bu kadar güvenlik birimleri ve bu sayıda faaliyet yürütülen bir ikinci alan daha yoktur. Aslında doğru bir güvenlik stratejisi ve bu kadar güç ile çok rahatlıkla Kerkük gibi küçük bir şehrin güvenliği sağlanabilinir. Uydu teknolojisinin geliştiği bir dönemde mevcut güç ile bu kadar güvenlik zafiyeti normal bir durum değildir. Kerkük'te neredeyse kişi başına bir güvenlik kuvveti düşmektedir. Buna rağmen eğer güvenlik alınamıyorsa durup düşünmek gerekiyor. Birincisi güvenlik stratejisinde veya yönteminde yanlışlık vardır. İkincisi içerden dışarıya çalışan çok sayıda devşirilmiş elaman vardır. Örneğin Kerkük'ün dört giriş kapısı vardır. Bağdat, Hewler, Musul, Hevice kapıları, her kapıda bir iki tane kontrol noktası vardır. Bu kontrol noktaları iyi denetlenirse bu kapılarda zayıflık yaşanmasa Kerkük'e dışardan çok fazla patlayıcı giremez.

Bazen kendi aralarında sorun çıkmaktadır. Özel kuvvetler, asayişi takmıyor, asayiş, Parastın'ı oda bir başkasını herkes kendisini esas alıyor. Kendine göre bir yaklaşım içindedir. Bu gün Kerkük'te hiçbir değeri olmayan ve ciddiye alınmayan kuvvet polistir. Kerkük dışındaki savunmayı Haras Vatani güçleri üslenmiş. Bu güçler askere alınırken paralı ve çok fazla dikkat edilmeden rast gele alınmışlardır. Haras Vatani güçler içinde çok sayıda eski BAAS militanları vardır. Yine Türkmen cephesi ile bağlantısı olan Türkmenler söz konusudur. Birçok defa halk kendisi suçüstü yakalamış oldukları suçluları karakollara teslim ediyor. Ertesi gün bunların bırakıldığını gördüklerini dile getirmektedirler. Bunun için halk güvenlik güçlerine güvenmemektedir.

Bu tablo her şeyi açıkça ortaya koymaktadır. Bu kadar parçalı ve birbirleriyle sorun yaşayan, birbirlerine güvenmeyen güçlerin birlikte güvenliği sağlama değil, güvensizliği derinleştirebilmek için kimin elinde ne gelirse onu yapacağından kimsenin kuşkusu olmasın. Bu yönü ile güvenlik stratejisinde oldukça yüzeysel gayri ciddi yaklaşımın ve bu noktada stratejik düzeyde hataların olduğu görülmektedir. Bu yaklaşım Kerkük'ü kaderine teslim etmektir ve bilinçli bilinçsiz kaos yaratılma amaçlıdır.

MİT, Türkmen Cephesi ve Ordusunu Eğitiyor

Türkmen cephesi ve ordusu adlı oluşum, Türk MİT'i tarafından Türkiye götürülüp eğitiliyor. Yine Kerkük'te bunları yönlendiren bazı kadroların Türk olduğu söylenmektedir. Kerkük'teki Arapların ise bir kesimi, El Kaide, bir kesimide, Sünni direnişçilerle hareket etmektedir. Bunun yanında, Kürt mahallerinde ve semtlerinde gerçekleştirilen eylemlerin bir kısmında Kürtlerin eli vardır. Bunların kimileri para karşılığı, kimileride geçmişten beri bunlarla ilişkileri vardır. Bu eylemler esnasında yakalanan bir Kürt çözüldüğünde yakalandığı ana kadar para karşılığı 36 eylem yapmış olduğunu itiraf etmiştir. Her eylem başına 300 dolar almıştır. İnsanlar yoksul ve açtırlar. Gençlerin çoğu işsizdir. Bunları kandırmak oldukça kolaydır.

Türkmen Elli TV'nin Görevi: Misyonerlik

Diğer tarafta açıktan faaliyetlerini yürüten ve gerçekten Kerkük'te rolünü oynayan MİT'tir. Hewler, Süleymaniye'de, Dohuk'ta, Çarkorna'da birçok yerde açıktan faaliyetlerini yürütmektedir. Eskide Kerkük'teki Türkmenler, kırık çoğu Arapça ve Soranca kelimeler karışımında oluşan bir Türkmence dili ile konuşurken. Şimdi tam İstanbul Türkçesini konuşmaktadırlar. Birçok kadroları İstanbul'a götürülüyor. Orada eğitim alarak geri getiriliyor. Türkmeneli TV, dikkat edin haberleri, spikerleri ve program sunucularının çoğu Türk'tür. Yine birçok reklam, programlar ve filmler ( Türkçe dublajlı ) TRT1'de alınmıştır. Bu gün Kerkük'te Türkmen cephesinin basın sorumlusu bir Türk'tür. Bundan sekiz ay önce İstanbul'dan gelmiş. Çevikler şirketinin ortaklarından olduğu söyleniyor. Kerkük'te onlarca fabrika Türkmenler adına açılmış, MİT'in eli ile açılmıştır. Kürtler yoksul oldukları için fabrika ve iş yeri açamıyorlar. Bugün Kerkük'te en büyük yatırım ve sermaye Türkmenlerin elindedir. Ve arkasında Türk istihbaratının sermayesi vardır. Yine otel ve seyahat yerlerinin çoğu Türkmen Cephesinin elindedir.


İnadına Kerkük valisi

Kerkük'te idari yönetimlerin çoğunluğu Kürtlerin elindedir. Kerkük valisi Kürt, Abdurrahman Mustafa, şehir meclisinin sorumlusu Kürt, ama mecliste Araplar, Asurî ve Türkmenlerde vardır. Vali tüm etnik yapılar tarafında sevilen ve tercih edilen bir kişi olarak bilinmektedir. Bugüne kadar her hangi bir parti yada grup ile organik bir ilişkisi tespit edilmemiştir. Onun için herkese eşit mesafede yaklaşmaktadır. Siyasi partilerin başaramadığı bütünlüklü politikayı vali şahsında ortaya çıktı ve tüm etnik gruplar etnik yapısına bakmadan sahiplenmektedirler. Bundan bir süre önce YNK İle KDP Kerkük valisini değiştirmek için biraraya geldikleri söylenmektedir. Sebep ise valinin herkese eşit düzeyde yaklaştığını, herhangi bir partiye üye olmamasıdır. Bu güne kadar ne Türkmenler, ne Asurî ne Araplar, nede Kürtlerden validen rahatsız olduklarına dair bir şik‰yetleri olmamıştır. Valinin kendisi Kerkük'lüdür. Türkmenlerin yanına gittiğinde bir Türkmen gibi Türkmence, Arap yanında bir Arap, Kürt yanında bir Kürt gibi konuşmakta ve hareket etmektedir. Kerküklü olmanın tüm özelliklerini kendi şahsında taşımaktadır. KDP ile YNK arasındaki anlaşma esası şu olduğu söylendi; eğer vali değiştirilebilinirse, valilik YNK'ye, Şehir meclis başkanı ise KDP' ye verilecektir. Bu plan deşifre olduktan sonra Araplar, Kürtler, Asurî ve Türkmenler böyle bir durumu kabul etmeyeceklerini dile getirdiler ve sert tepki göstermişler.

Öcalan'a tezkere tecridi

Sınırötesi operasyon tezkeresinin Meclis'te görüşüldüğü gün Öcalan, 3. haftada da avukatları ve ailesiyle bir araya gelemedi. Avukat Ömer Güneş, hassas dönemlerde Öcalan'ın olaylara müdahil olmasının istenmediğini açıkladı

2007 Ocak ayından bu yana 20 kez avukatlarıyla bir araya gelemeyen Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 3. haftada da kosterin bozuk olması gerekçe gösterilerek avukatları ve ailesiyle görüştürülmedi. Görüş engelinin son siyasal gelişmelerle bağlantılı olduğunu vurgulayan avukat Ömer Güneş, 'Hassas dönemlerde müvekkilimizin olaylara müdahil olması istenmemektedir' dedi.

Dün sabah saatlerinde müvekkilleri ile görüşmek için İmralı Adası'na hareket eden Abdullah Öcalan'ın avukatları Ömer Güneş, Aydın Oruç, Ahmet Kalpak ve kardeşi Mehmet Öcalan, denize açıldıktan 45 dakika sonra gemi motorunun arıza yapması gerekçe gösterilerek geri çevrildi. Konuyla ilgili konuşan Öcalan'ın avukatı Ömer Güneş, 45 dakika deniz üzerinde yol aldıktan sonra geri çevrildiklerini belirterek, 'Geminin motorlarından birinin arıza yaptığı gerekçesiyle geminin bizi oraya ulaştıramayacağı söylendi ve geri döndük. Bizi en yakın yer olan Güzelyalı'ya bıraktılar' dedi. Geminin gayet sağlam olduğunu, gerekçenin inandırıcı olmadığını vurgulayan Güneş, '22 temmuz seçimlerinden sonra müvekkilimiz üzerindeki baskılar daha da artmıştır. 3 haftadır görüşemiyoruz. Müvekkilimizle görüşememenin yaşanan siyasi gelişmelerle çok yakın bağlantısı var. Böyle hassas dönemlerde müvekkilimizin olaylara müdahil olmaması yönünde çaba söz konusudur' diye konuştu.

AİHM'e savunma vermesi gerekir

Öcalan'ın 22 Temmuz seçimleri öncesi 2 hafta, seçimden sonra da 1 hafta avukatları ve ailesiyle görüştürülmediğine dikkat çeken Güneş, Ortadoğu'da önemli gelişmelerin yaşandığı bir sırada Öcalan'ın gelişmelere müdahil olmasının arzu edilmediğini kaydetti. '3 haftalık bir görüşmeme çok aleni bir tecrit uygulamasıdır' diyen Güneş, 'Her zamanki itirazlarımızı sürdürerek gerekli hukuki girişimlerde bulunacağız' dedi. Öcalan'ın AİHM'de görülen davasına hükümetin itirazda bulunduğunu, konuyla ilgili kendilerinin de itiraza cevap vermeleri gerektiğini hatırlatan Güneş, 'Müvekilimizin AİHM'e hukuki bir takım şeyler sunması gerekir. Sunup sunmadığından emin değiliz. Bu süreç hukuki olarak görüşmemiz gereken bir süreç. Dolayısıyla kendi dosyalarına ilişkin bir bilgi paylaşımına çok ciddi ihtiyaç sözkonusudur' diye konuştu. Öcalan'ın avukatları 3 Ekim, 5 Ekim ve 10 Ekim tarihlerinde de yapmak istedikleri görüşmelerde 'hava muhalefeti' gerekçesiyle İmralı Adası'na götürülmemişti.

15 Ekim 2007 Pazartesi

Kürtlerin Kudüs'ü Kerkük 2

Kürtlerin Kudüs'ü Kerkük 2


Yusuf Ziyad

Kerkük sorunu, Kürt sorunudur

Irak düştükten sonra Kürtler açısında yeni bir fırsat doğdu ve Kerkük'ü tekrardan gündemlerine aldılar. Tüm gözler ve dikkatler buraya yöneldi. Tarih boyunca Kerkük sorununa olan yaklaşım, Kürt sorununa ve çözümüne olan yaklaşımdır. Şu anda aynı yaklaşım söz konusudur. Onun için tüm Kürtler, Kerkük sorununa kilitlendiler.

Irak düştükten hemen sonra Kerkük'e zorla yerleşen burada işgalci konumunda olan Araplar, oldukça tedirgin oldular. Kimileri aynı gün Kerkük'ü terk etmek zorunda kaldı. Çünkü Kürtler tarafından kendilerine bir yönelim bekliyorlardı. Kürtler böyle yaklaşmadılar, süreci oldukça olgun karşıladılar. Tabii yer yer bireysel düzeyde bazı yönelimler oldu.

ABD Generali Kürt bayrağı dikti

ABD Generali Kürt bayrağı dikti

Halbuki Kürtlerin başta şöyle bir avantajları da vardı; ABD Kerkük'e girerken Kürdistan üzerinden ve peşmerge güçleriyle birlikte girdi. Kerkük'e giren ilk ABD Generali, o zaman Kerkük valilik binasına kendi elleriyle Kürdistan bayrağını diktirdi ve Kerkük'ü Kürdistan olarak nitelendirdi. Çünkü Kerkük'e girerken General şöyle bir gerçeklikle yüzyüze kalmıştı; her tarafta Kürtler vardı. Kürtlerin şehirde, kültürel, nüfus v.b her yönüyle hakim olduklarını gördü. Çünkü general, bir asker kafasıyla yaklaşmıştı, siyasetçi kafasıyla değil. İlk izlenimleri ve gördükleri sonucunda böyle bir davranış sergiledi. Uzun bir süre tüm resmi kurumlarda Kürdistan bayrağı asılıydı. Daha sonra dengeler Irak'ta yavaş yavaş oturmaya başlayınca uluslararası ve statükocu güçler, Kürtleri kendi kaderlerini belirleme noktasında yalnız başlarına bırakılmayacak kadar tehlikeli ve oldukça ürkütücü buldular. Onun için ABD ve merkezi Irak hükümetini bu noktalarda zorladılar.

Kerkük'ün kaderi ABD'ye bırakıldı

Tabii yerel Kürt hükümeti bu noktada ABD'ye çok güveniyordu. ABD'nin kendilerini stratejik dost veya müttefik olarak gördüğünü her koşul altında söylüyorlardı. Onun için yerel Kürt hükümet temsilcileri defalarca merkezi hükümet ve ABD yetkilileriyle Kerkük sorununu görüşmek için masaya oturdu. Bu noktada adeta beyaz bir sayfanın altına imza koyarak, ABD'ye teslim ettiler. Bir nevi kaderlerini ABD'ye teslim ettiler. Çözümü Amerika'dan bekliyorlardı.

Kürt halkının bu anlaşmalar sonucunda Kerkük'teki haklarının geri verilmesi; Kerkük'te eskiden beri kalan Arap, Asuri ve Türkmenlerin haklarının verilmesi; valilik, belediye ve devlet kurumlarında eşit düzeyde temsil; eğitim ve her tür kültürel haklara sahip olmaları; eğitim ve basının, dört dilde temsil edilmesi. Yine Kürdistan parlamentosunda bu halkların temsil güçlerine kavuşturma şeklinde demokratik bir yaklaşım bekleniyordu. Halk bunu umut ediyordu. Kürt hükümeti bu noktalarda hiçbir çalışma yürütmedi. Bu sorunu ABD sorunu olarak gördü ve çözümü de bu güçlere bıraktı. Yine şunu yapabilirlerdi, kendileri heyet çıkararak sonradan yerleştirilen Arap aşiretleriyle görüşmeler yapıp sorunları çözülebilirdi. Asuri ve Türkmenlerle Kerkük sorununa nasıl bir çözüm bulunacağına ilişkin platformları düzenlenebilirdi. Halbuki Araplar, ilk etapta zararlarının karşılanması halinde geldikleri yerlere geri dönebiliriz diyorlardı. Şu an bile geri dönmek isteyen Araplar var. Kürt hükümeti bu noktada çalışma yürütmedi.

Uluslararası tüm güçler inkarda ısrarlı

Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan'ın Mesud Barzani'ye Kerkük referandumunu ertelemesi karşılığında çok yüklü miktarda para teklifinde bulundukları bilinmektedir. AB parlamentosu Barzani'ye yaptığı resmi çağrıda, 'referandumu erteleyin' diyordu. Türklerin bu noktadaki tutumları bellidir. Kendileri için kırmızı nokta olarak belirlemişler. Tabii Kürtler için, Kerkük Kürtlerin Kudüs'üdür. Kerkük, Kürdistan'ın kalbidir. Kerkük, olmadan Kürdistan'ın bir anlamı yok şeklinde açıklamalar yapıyorlar. Ama onun gerekliklerini yerine getirmiyorlar. Bu noktada Kürtler, hem uluslararası, hem de Irak'taki güçlere sorunun çözümü noktasında gerekli baskıyı uygulamadıkları gibi sorunun takipçisi ve ısrarcısı da olmadılar. Adeta sanki bunlarda sorunu çözmek istemeyen güçlerle işbirliği yapmışçasına, sorunun ertelemesine ve zamanında işlerin olmamasına göz yumdular. Bu noktada halkı harekette geçirip baskı uygulayabilirlerdi.

Kürt hükümeti samimi değil

Kürt hükümeti samimi değil

Baker-Hamilton raporunda Kerkük sorunu için 'Barut fıçısı' belirlemesi yapmıştı. Bu ne demekti? Bu şu demekti: Kerkük, Kürdistan'a dahil olursa kaos çıkar. Bu tabii ki ABD'nin resmi politikasıydı. ABD, bugüne kadar bunu dile getirmedi. Fakat bugüne kadar yürürlükte olan politikası buydu. Çünkü ABD, aslında sorunu erteleyerek siyasi bir kararla ertelemedik, ama teknik sorunlardan dolayı ertelenmek zorunda kalındı görüntüsü vermek istedi. Büyük ihtimalle Kürt siyasetçileri de buna razı edilmişti ve bunlar bu durumu halka açıklarken, sorunun çözümü için çaba içerisinde olduklarını, ama çaresini bulamadıklarını, ellerinden bir şey gelmediği görüntüsü vermek istediler.

Bu sorunu çözmek için kurulan komite hiçbir zaman bir araya gelemedi. Kürt hükümeti tehdit ediyor. Sorunu çözmeseniz kaos çıkar diyorlar. Bu söylemlerinde ne kadar samimiler. Samimi olsalardı. Komiteye işlerlik kazandırırlardı. Bunların çalışmalarını anı anına takip ederlerdi.

Meclisi Ala'ya bağlı olan Şiiler Kerkük'te gitmek için Barzani ve Talabani'den görüşme talep ettiler. Talepleri geri dönmek için kendi nüfus kütüklerinin gidecekleri yerlere nakil edilmesi, bir de kendilerine verilecek olan para miktarının az olduğu, bunun belirli miktarda artırılması ve erzak dağıtım kartlarını gidecekleri yerlere nakil edilmesini istemişler. Yaklaşık olarak 2000 Arap ailesi geri dönmek için bu komiteye başvurmuş ve belge imzalamışlar. Bunlar gidemedi çünkü bunların zararları karşılanmadı, kütükleri ve erzak kartları nakledilmedi. Diyala, Bakova ve Bağdat'ta güvenlik sorunları gerekçe gösterilmektedir. Kerkük Emniyet Müdürü'nün kayıtlarına bakılırsa son altı ay içerisinde Kerkük'e yerleşen Arap ailelerin sayıları 6400 ulaşmıştır.

Baas döneminde Türkmenler hatırlanmadı

Geçmişte Irak Anayasası'nda Arap ve Kürtlerden bahsedilirdi. Türkmenlerin varlıkları bile kabul edilmezdi. Radyo, tv, basın, siyasi parti, yine parlamentoda temsil güçleri yok sayılmıştı. Tarık Aziz kendi anılarında Türkmenler için şunu demiştir; 'Türkmenler eğer çok fazla hak taleplerinde bulunurlarsa dört kamyona koyup Türkiye'ye göndeririz. Bu ülke bizim ülkemizdir. Onlar bu topraklarda misafirdir. Bu şekliyle razılarsa kalırlar, yok aksi taktirde dediğimizi uygularız.' Şekliden tehditlerde bulunmuştur. Tabii Türkler bu dönemde seslerini çıkarmıyorlardı.

Şu anda Türkmenlerin kendi okulları var, TV'leri, radyoları ve her türlü basın çalışmaları mevcuttur. Yine Kerkük idari yönetiminde, belediye encümenleri ve şehir meclisinde her etnik grup, kendi rengi ve gücü oranında temsilini bulmuştur. Şimdi Kürtler ile Türkmenler arasında doğan bu hassasiyetler kaynaklarını nerede alıyor. Ona açıklık getirelim. Türkmen cephesi ve ona bağlı basın-yayın organları Kürtlere karşı çok ciddi bir anti-propaganda içindedirler. Örneğin Kürtlerin, Suriye, İran ve Türkiye'den Kerkük'e nüfus kaydırması yaptıklarını, buranın demografik yapısını değiştirmeye çalıştıkları, Türkmenlerin hiçbir haklarını vermedikleri, hatta Türkmenlere karşı bazı saldırı planların içinde yer aldıklarını dile getirmektedirler. Yine bunların, Türkiye gibi Kürt inkar politikası üzerinden bazı dış güçlerle olan ilişkileri, Kürtlerle Türkmenler arasında bir hassasiyet doğurtmuştur. Öyle bir oluşumdur ki kim Kürtlere bir taş atmak istese taşı ellerine veren konumundadırlar.

Bunun yanında kendi konumlarını oldukça abartmaktadırlar. 'Nüfusumuz birkaç milyondur. Biz Irak'ta üçüncü etnik grubuz' şeklinde propaganda yapılmaktadır. 2005 yılında Irak'ta genel seçimler olduğunda Irak genelinde Türkmenler tek bir parlamenter çıkarabildiler. Ve Türkmenler adına Irak'ta hiçbir kazanım elde edemediler. Aslında Türkmenlerin hepsi Türkmen cephesine destek sunmadılar. Birçok Türkmen partisi vardır. Bu cephe ile ilişkileri bile yoktur. Yine Kürtlerle iyi ve dostane ilişkiler içinde olan Türkmen partileri vardır. Türkmen Kardeşlik Partisi (KDP'ye bağlı), Türkmen Şafak Partisi (YNK'e bağlı), Türkmen İslami Birlik Partisi, Türkmen Eli Partisi (Türkmen cephesinde yer alan partilerdendir.), Türkmen Ulusal Partisi (faşist) buna benzer birçok Türkmen partisi vardır. Türkmen cephesinin yürütmüş olduğu siyasetten dolayı Hewlêr ve Kerkük'teki birçok Türkmen bunlardan koptu. Yürütmüş oldukları siyasetin Türkmenlere hizmet etmediğini defalarca ve açıkça Türkiye'nin amaçlarına hizmet eden bir siyaset yürüttüklerini ifade etmişlerdir.

'Kerkük'ten Kürtleri çıkaracağız'

'Kerkük'ten Kürtleri çıkaracağız'

Sadr, Maliki ve Caferiye bağlı olan kesimler Kerkük'ün merkezi hükümete bağlanmasından yanadırlar. Yine birçok yerde Sünni Araplar ile Şii Araplar birbirlerine karşı savaşırken Kerkük'te Kürtlere karşı birlikte aynı cephede hareket etmektedirler. Sünni direniş grupları, Kerkük'te ayrılmak isteyen tüm Arapları tehdit etmiş, 'Kerkük'ü terk eden hangi Arap olursa olsun öldürülecektir' demektedirler. Sünni direniş grupları, buradaki Araplara 'siz kalın biz Kerkük'te Kürtleri çıkaracağız' diyorlar. Onun için son dönemlerde Kerkük'te Kürtlerin işyerlerine, restoran, araba galerisi, süper marketler v.b işyerlerine dönük intihar eylemleri çoğaldı. Kürtleri Kerkük'te kaçırtmak için ellerinde ne geldiyse yapmaktadırlar. Bunun için Kerkük'te Kürtlerin yoğunlukta yaşamış olduğu mahallelere, MİT desteği ile Sünni direniş grupları ve kısmen Türkmenler eliyle geliştirilen eylemler, Sünni Araplara ve Türkmenlere moral ve cesaret vermek, Kürtleri de korkutup buradan kaçırtmaya dönüktür.

Sorun statükocu güçlerin insafına kaldı

Geçici Irak Anayasası'ndaki 58. madde Irak Anayasası çıkarıldığında 140. madde olarak belirlendi. Bu maddenin 'B' bölümünün son cümlesi aynen şunu demektedir: (... )Eğer Cumhurbaşkanlığı Kurulu, Ulusal Kurul'un onayını alamazsa konunun incelenmesi için tarafsız bir yargıç atamalı, tarafsız yargıç konusunda uzlaşma sağlanamaması halinde ise Cumhurbaşkanlığı Kurulu, BM Genel Sekreteri'nden bu konuda uluslararası saygın kişilerden hakem tayin etmesini istemelidir.' Bu şu demektir; Eğer Kerkük sorunu için, yerel hükümet ile merkezi hükümet kendi aralarında bir çözüme ulaşamazsa, sorun BM'ye gider ve burada çözümü bulunur. Şimdi bu sorun BM'ye taşınırsa Kürtler kaybedecektir. Çünkü mevcut konumda Kerkük sorununa direk müdahale edemeyen dış güçler, eğer bu sorunu bu biçimiyle ertelebilirlerse, sorunu Kürtlerin sahasında çıkarıp kendi sahalarına taşırlarsa, soruna daha yasal ve rahat biçimde müdahil olacaklardır. Ve istedikleri biçimde bir çözüm geliştireceklerdir. Bu çözümün Kürtlerin çıkarına olmadığını şimdiden söyleyebiliriz. Kürtlerin elindeki kozlar bu biçimde daha da zayıflayacaktır. Türkmenleri destekleyen Türkiye, Şiileri destekleyen İran, Sünnileri destekleyen birçok Arap devleti var. Ama Kürtleri destekleyecek tek bir güç yoktur.

Kürtlüğün statüye kavuşturulmasıdır

Kürtlüğün statüye kavuşturulmasıdır

Şunu açıkça belirtelim ki Güney Kürdistan'da Kerkük statüsü belirlenmeden Kürdistan statüsü belirlenemez ve netleşemez. Neden? Çünkü uluslararası güçler, statükocu güçler ve Irak merkezi hükümetinin Kürt varlığını kabul edecekleri varsa, Kerkük statüsü netleştiğinde buna bağlı olarak tavırlar netleşecektir. Kerkük'ün bir Kürt şehri olduğunu ve Kürdistan'a dahil olması gerektiğini kabul edenler, Güney'in statüsünü ve dolayıyla Kürt varlığını kabul edeceklerdir. Aksi durumda ise Güney'in statüsünü kabul etmeyenler ve Kürtlüğü inkar edenler tavırlarını açıkça ortaya koyacaklardır. Kerkük sorunu sadece bir şehir ya da petrol sorununun ötesinde Kürtlüğün kabul edilip edilmeme sorunudur. Kerkük sorunu üzerinden tartışma konusu olan, Kürtlük sorunudur. Kerkük referandumunun önemi buradan kaynaklanmaktadır. Bu referandum, bölgede ve uluslararası arena da Kürt ve Kürdistan'ın statüsünün netleştirilmesidir. Burada bu referanduma gerekli önemi vermeyen, çalışmalar için gerekli çabayı göstermeyen ve ertelenmesine sebep olan kimseler, Kürdistan'ın statüsü noktasında kararsız olanlardır.

Geçici Anayasa'da Kerkük

Geçici Anayasa'da Kerkük

Poul Bremer döneminde Geçici Irak Anayasası'nın 58. maddesi bu sorunun çözümüne dönüktü. Bu yasa gereğince kendi topraklarında ve arazilerinde sürülen kimselerin ve zorla yerleştirilen Arapların sorununu çözmek için bir komisyonun kurulması, üyelerinin merkezi hükümet tarafından belirlenmesi ve bu komisyon denetiminde bu sorunun çözüme kavuşturulması ön görülmüştü. Irak Geçici Anayasası'nı olduğu gibi buraya aktarıyoruz;

Irak Geçici Anayasası'nın Yahut Irak İdari Yasası'nın 58. Maddesi

A) Irak geçici hükümeti, özellikle de Mülk Sorununu Çözümleme Yüksek Kurulu ve diğer yetkili taraflar, eski rejimin belli bölgelerde bu cümleden de Kerkük'te halkı kendi yaşadıkları yerlerden zorunlu göçe ve sürgüne tabi tutarak ve etnik düzenleme amacıyla yabancıları bu bölgelerde iskan ederek nüfus yapısını değiştirmesinden ve buralarda yaşayan insanları işten mahrum bırakmasından kaynaklanan zulmü ortadan kaldıracak tedbirleri süratle almalıdır. Bu zulmün ortadan kaldırılması için hükümet aşağıdaki tedbirleri almalıdır.

1- Mukim olanlar, sürgün edilenler ve göç ettirilenler konusunda Mülk İhtilaflarını Çözümleme Yüksek Kurulu, yasa doğrultusunda önlemler almalıdır. Geçici hükümet, makul bir zaman içerisinde mülklerini ve evlerini onlara geri vermeli, bunu gerçekleştirmenin geçici hükümet açısından zor olması durumunda onlara adil bir şekilde tazminat ödenmelidir.

2- Belli bölgelere ve arazilere getirilen kişilerle ilgili olarak geçici hükümet, Mülk İhtilaflarını Çözümleme Yüksek Kurulu Yasası'nın 10. Maddesi doğrultusunda bunların yeniden iskanını garanti etmek veya tazminat ödemeyi garanti etmek yahut getirildikleri illerdeki ikametg‰hlarına yakın yeni araziler vermek ya da gidecekleri bölgelere intikal bütçesini almak imkanını onlara sağlamak için adım atmalıdır.

3- Geçici hükümet, işlerinden uzaklaştırılan veya geçimlerini sağladıkları yerleri kaybeden kişilere aynı bölgede yeni iş imkanları sağlamalıdır.

4- Hükümet etnik meselenin ıslahı konusundaki tüm ilgili yasaları lağvetmeli, bundan zarar gören kişilere ulusal kimliğini ve etnik bağlılığını belirleme hakkını hiçbir zorlama olmaksızın tanımalıdır.

B) Eski rejim, siyasi garazlardan dolayı idari bölgelerin sınırlarını bir oyuncak haline getirmiştir. Başkanlık Kurulu ve Irak geçici hükümeti, bu adil olmayan değişikliklerin kaldırılması için Ulusal Kurul'a tavsiyelerde bulunmalıdır. Eğer Cumhurbaşkanlığı Kurulu, Ulusal Kurul'un onayını alamazsa konunun incelenmesi için tarafsız bir yargıç atamalı, tarafsız yargıç konusunda uzlaşma sağlanamaması halinde ise Cumhurbaşkanlığı Kurulu, BM Genel Sekreteri'nden bu konuda uluslararası saygın kişilerden hakem tayin etmesini istemelidir.

C) İhtilaflı bölgelerin, bu cümleden Kerkük'ün nihai çözümü, yukarıdaki programların tamamlanmasına, adil ve şeffaf bir nüfus sayımının yapılmasına ve daimi anayasanın kabul edilmesine kadar ertelenmeli ve daha sonra ihtilaflar, bölge sakinlerinin istekleri göz önünde bulundurularak ilkeler çerçevesinde adilce ortadan kaldırılmalıdır.

8 Mart 2004'te Irak geçici hükümetinin onayına sunulan anayasaya ile bu durum resmi olarak kabul edildi. Böylece geçici anayasanın 58. Maddesi, daimi anayasanın 140. Maddesi haline gelmiş oldu.

Irak'ın daimi anayasasının 140. maddesi;

1- Yürütme organı, Irak Geçici İdare Yasası'nın (GİY) 58. maddesinin tüm bentleriyle uygulanmasının tamamlanması için gerekli adımları atar.

2- GİY'in 58. maddesinde yer alan ve Geçiş Hükümeti'nin sorumluluğunda uygulanan hususlar, bu anayasaya uygun olarak seçilecek yürütme organı tamamı yerine getirilene değin sürdürülür. Bu çalışmalar, normalleştirme, nüfus sayımı ve sakinlerinin iradesini tespit için Kerkük'te ve diğer tartışmalı bölgelerinde en geç 31.12.2007 tarihinde referandum düzenlenmesi tamamlanmalıdır, şeklinde ifadeye kavuşturulmuştur.