5 Ekim 2007 Cuma

Başbakan Sayın Recep Tayyıp Erdoğan’a Açık Mektup

Başbakan Sayın Recep Tayyıp Erdoğan’a Açık Mektup

Sayın Başbakanım!

Almanya Yeşiller Partisi Eşbaşkanı sayın Claudia Roth ile yaptığınız görüşmede DTP’li vekilleri kast ederek “Terör örgütüne terör örgütü diyemeyen, 'kardeşim', 'arka bahçem' diyenler var. Terör örgütünün avukatlığını yapanlar var. Bunlar kabul edilemez. PKK'ya terör örgütü diyemeyeni muhatap almam" dediğinizi, Zaman Gazetesinin 03.10.07 tarihli nüshasında okudum ve çeşitli televizyon haberlerinde seyrettim...

Şayet zat-ı aliniz bu sözleri “günü kurtarma” olarak değil de gerçekten “içinizdeki bir niyetin” beyanı sadedinde ifade ettiyseniz; o zaman size bazı sorularım olacak:

Bir: Bazı devletlerin “terörist” kabul ettiği bir örgüte terörist demek şayet bir zaruret ve “muhatap alınmak” için bir şart ise, o zaman Amerika, AB ve Rusya gibi daha nice devletler Filistin’deki Hamas örgütünü “terörist” ilan ettiği halde zat-ı aliniz bu gruba “terörist” diyor musunuz?.. Hiç ulusal veya uluslar arası toplantı veya görüşmelerde bunu ifade ettiniz mi?... Eğer ifade etmediyseniz, o zaman siz de “muhatap” alınmayacak kategorisinde yer almış oluyorsunuz manasına gelmiyor mu bu?...

İki: 1959 senesinde İspanya’da kurulan ETA örgütü, silahlı bir örgüt idi. Gerçekleştirdiği kanlı eylemler üzerine 1974 senesinde ETA, biri silahlı mücadele, diğeri siyasi-askeri kanat olmak üzere ikiye bölündü ve 1978 tarihinde ETA'nın siyasi kanadı olan Herri Batasuna kuruldu. Ancak bu siyasi kanat, silahlı örgütten ayrıldığı ve siyasete girdiği için İspanya Hükümeti, barışa katkıda ulunduğu için ETA’nın bu siyasi kanadına teşekkür etti ve bir sene sonra da 1979 tarihinde İspanya, Bask bölgesinin özerk statüsünü onayladı...
Eğer zat-ı alinizin düşündüğü ve iddia ettiği gibi, terör örgütü olan ETA’ın siyasi kanadına, İspanya hükümeti sizin gibi davransaydı ve “muhatap” kabul etmeseydi: “...siyasi temsilcisi olduğunuz o terör örgütüne siz ‘terör örgütü’ ikrarı ve ilanında bulunmadıkça biz sizi ‘muhatap’ kabul etmeyiz” deseydi, her halde orada da o günkü barış tesis edilemezdi...

Üç: İngiltere’de IRA da silahlı bir terör örgütü idi ve İngiliz devletinin güvenlik güçleriyle kıyaysa bir “düşük ölçekli savaş” halinde idi. Ancak belli bir süre sonra “silah bıraktı”ğını ilan edince Başbakan sayın Blair "Silahını bırakması şartıyla şeytanla bile görüşürüm" dedi ve IRA'nın siyasi temsilcisi olan Sinn Fein ile önce gayri resmi, sonra da resmi diyalog başlattı...
Şayet İngiltere Başbakanı sayın Blair -sizin gibi- : bu temsilciler, ayrıldıkları o arkadaşlarını “terör” örgütü ilan etmedikçe onlar da o terör örgütü gibi terör örgütüdür ve ben onlarla asla görüşmem, onlar şiddeti reddetseler bile o arkadaşlarını “terörist” ilan etmedikçe ben onları bu Parlamento çatısı altında “muhatap” kabul etmem deseydi, her halde yine bir müspet sonuç alınamazdı...

Dört: Bütün büyük devletler, Filistinli kardeşlerimizin bir kısmını temsil eden Hamas örgütünü terörist ilan ettiği halde, sizin eski hükümetiniz onları davet edip Ağırladı ve “meşru” seçimlerini meşru görerek -bence de- haklı olan davalında onları “muhatap” kabul etti... Pek iyi, eski hükümetiniz neden: “madem ki dünya seni terörist ilan etmiş durumda” o zaman biz de seni “muhatap” alamayız demedi?...
Demek ki, bazılarının terörist dediğine siz de hem şahsen hem de hükümet olarak “terörist” ilan etmiyor ve muhatap kabul ediyorsunuz...

Beş: Eski ve yeni hükümetinizin en bariz vasfını; “Hukukun Üstünlüğü, Evrensel İnsan Hakları, Demokrasi ve Bireyin Özgürlüğü” şeklinde özetlemek mümkün... o halde “Hukuken” bir terör örgütüne “Terörist” demek ve lanetlemek; Hukukun ve kanunun hangi maddesinde var?!... bunu yapmayan insanlar hangi kanuni kritere göre yargılanacaklar veya muhatap alınmayacaklar?!...
Şayet bu kural -sizin beyanınızdan dolayı söylüyorum- geçerli bir kural ise, zat-ı alinizin de dünyanın terörist kabul ettiği örgütlere “terörist” dememeniz ve onları terörist ilan etmemeniz de bir suçtur...

Altı: Kanunda “suç” olarak beyan edilmeyen her hangi bir eylem; suç sayılamaz, yani “kanunsuz suç” diye bir şey yoktur... Örneğin: Haksız yere masum bir insanı öldüren veya hırsızlık yapan ve bundan dolayı da cezaya çarptırılıp hapse atılan şahıslar için bütün Türkiye vatandaşı olan 70 milyon insan, bunlara “cani” demek ve ilan etmek mecburiyetinde mi?...Şu anda mahkum olarak cezasını çeken binlerce insandan -bırakın onları cani ilan etmek- pek çok vatandaşın haberi bile yok... mesela, zat-ı aliniz, kaç tane adi mahkum için şimdiye kadar “onlar” adi mahkumdur” diye ifade ve ilanda bulundunuz?... Demek istiyorum ki, kanunda yer almayan hiçbir şey için “hukuki” statü getirilemez, bunun mantığı yoktur...

Yedi: Eğer niyetiniz “bu defa da hükümet olduk ya, artık sonraki seçim ve hükümetler bizi ilgilendirmez, bizden buraya kadar... zaten bir daha Kürtlere gidip oy istemeyeceğiz” diye düşünüyor ve planınızı ona göre yapıyorsanız, bu, belki bir derece sizin Kürt Sorunuyla artık ilgilemenizi gerektirmeyebilir... ancak bu “gizli” niyetiniz, hiçbir zaman etik sayılmaz... çünkü Kürtler, DTP’den daha çok size oy verirken aslında size bir şans tanıdılar ve bu Sorunu çözeceğinize inandılar... dolayısıyla şayet siz “günü birlik” sayılan böyle niyete sahip idiyseniz, sizin bu niyetinizi o oy istediğiniz insanlara “bu arada mesela bana da- açıklamanız gerekmez miydi?... Yani siz: “Bakınız, Kürt Sorunu, herkesten önce benim Sorunumdur” demeseydiniz ve Kürtleri ümitlendirmeseydiniz, bu yüksek orandaki oyları alamazdınız...
Her şeyden önce Kürtler, dindarlığınızı ve Kürt Sorununu çözeceğinizi, bölgeye huzur ve refah getireceğinizi, şiddeti ve çatışmayı bitireceğinizi, akan kanı durduracağınızı ve bir barış ortamı temin edeceğinizi düşünerek sizlere oy verdiler... şimdi sizin bu beklentilerden kaçmanız ve oyunun ortasında “kuralı değiştirdim” demeniz, yani şiddeti bitirmek için katkıda bulunacak olan ve bölge halkının oyları ile seçilen meşru vekillerini “muhatap” almamanız; bölgedeki insanlar nezdinde -haklı olarak- sizin için “ikinci bir defa daha idare saltanatını kurtarmak için” bizi kullandı yorumuna sebep olacaktır...

Sonuç olarak: Hakimiyetin kayıtsız şartsız kendisinde bulunduğu halk, yani Cumhur; 27 Nisan gece yarısında ajanslara düşen “E-Muhtıra” ertesinde gösterdiğiniz dik duruşunuzun aynısını, hatta daha da haysiyetli olanını bu dönemde de sizden umuyor ve bekliyor...
Tıpkı, İspanya hükümetinin ETA örgütü ile barış anlaşması yapmak isterken General Tejero’nun, 23 Şubat 1981 tarihinde parlamentoyu basarak askeri darbe girişiminde bulunmak istediği zaman, Kral Carlos’un, üniformasını giyerek televizyonlardan tüm İspanya’ya hitap ettiği ve askerlere “kışlalarınıza dönün” emrini verdiği gibi bir duruşu...

Biz de hem Halk ve Cumhur olarak, hem de Halk ve Cumhur adına, tarihe Altın Sayfa diye geçecek benzer bir cesaret ve duruşu zat-ı alinizden bekliyor ve her “Demokratik, İnsanî” hamle ve reformlar için arkanızda olduğumuzu bilmenizi istiyoruz... Selam ve saygılarımla....

Şükrü Aslan

Hiç yorum yok: