2 Ekim 2007 Salı

Katliamı Türk ordusu yaptı

Katliamı Türk ordusu yaptı
FAİLLER ORTAYA ÇIKARILSINHPG Ana Karargah Komutanlığı, 12 kişinin ölümüyle sonuçlanan Beytüşşebap katliamıyla bir ilgilerinin olmadığını açıkladı. HPG açıklamasında, 'Bu katliam Türk ordusu ve uzantısı olan JİTEM tarafından gerçekleştirilmiştir. Şemdinli'de suçüstü yakalanan devlet ve çeteleri, son dönemlerde halkımızı sindirme amaçlı, çete, JİTEM ve ajan ağını yeniden devreye sokarak terör estirmektedir' denildi. Faillerin ortaya çıkartılmasını isteyen HPG, kamuoyunu özel savaş propagandası karşısında duyarlı olmaya çağırdı. GÜÇLÜKONAK'A BENZİYORBeytüşşebap katliamı, 1996'da 11 kişinin taranarak öldürüldüğü Güçlükonak vahşetiyle birçok açıdan benzerlik taşıyor. Güçlükonak katliamı da tıpkı bu ateşkes sürecinde olduğu gibi PKK'nin 15 Aralık 1995'te ilan ettiği tek taraflı ateşkesin hemen ardından gerçekleştirilmişti. Her iki katliamda aralarında korucuların da bulunduğu siviller hedef alındı. Köylüler, benzer şekilde yolda durdurulan bir minibüsün içinde öldürülmüş, cenazeler araçla birlikte ateşe verilerek yakılmıştı. PKK'NİN ÜZERİNE ATILMIŞTIDevlet, Güçlükonak vahşetini de tıpkı Beytüşşebap katliamı gibi PKK'nin üzerine yıkmaya çalışmıştı. Ordu, katliam bölgesine götürülen ve köylülerle görüşmelerine izin verilmeyen gazetecilere 'PKK yaptı' demişti. Ancak kısa bir süre sonra katliamın devlet içi güçlerce gerçekleştirildiği ortaya çıktı. Gerek Bölge'ye giden sivil heyetlerin ulaştığı bulgular, gerekse köylülerin ifadeleri devleti adres göstermesine rağmen 11 yıldır katliamın failleri yargı önüne çıkartılamadı. HPG: Katliamı Türk ordusu yaptıHPG Anakarargah Komutanlığı, 12 korucunun yaşamını yitirdiği Beytüşşebap katliamıyla ilgili bir açıklamada bulundu. Açıklamada, 'Şırnak Beytüşşebap ilçesine bağlı Beşağaç (Hemkan) köyünde, köylüleri taşıyan bir minibüsün taranması Türk ordusu ve uzantısı olan JİTEM tarafından gerçekleştirilmiştir' denildi. Açıklamada, '1 Ekim 2006 tarihinde ilan edilen tek taraflı ateşkesin üzerinden tam bir yıl geçtiği ve Türk ordusunun ateşkesin yürürlüğe girdiği günden bu yana operasyonların dozunu artırarak, her türlü kirli ve özel savaş yöntemlerini devreye soktuğu' kaydedildi. Türk ordusunun bu bir yıllık süreçte 483 operasyon gerçekleştirdiği kaydedilen açıklamada, 'Türk ordusu, gerillalarımızla girdiği çatışmalarda kimyasal silah ve misket bombaları kullanarak, ormanları sistematik olarak yakarak, operasyon ve çatışmalarda sivil araçları kullanarak açık bir şekilde dünyanın gözleri önünde savaş suçu işlemektedir' ifadelerine yer verildi. 'AKP ile Türk ordu yetkililerinin anlaşması sonucu yürütülen bu yeni savaş konsepti, 22 Temmuz seçiminden sonra yoğunlaştırılarak sürdürülmektedir' denilen açıklamada, daha önce Türk askeri yetkililerinin 'Terörü kurutmak istiyorsanız, en önemlisi onlara yardım eden işbirlikçilerine yönelmektir' sözleri hatırlatılarak, 'Adeta bütün toplum hedef gösterilmiş ve sonraki uygulamalar göstermiştir ki pratiğe de geçirilmiştir' değerlendirmesi yapıldı. Açıklamada, 9 Kasım 2005'te Şemdinli'de JİTEM'cilerin suçüstü yakalanmasıyla açığa çıkan devlet-ordu-hükümet ilişkilerinin Kürt halkı tarafından deşifre edildiği belirtilerek, şunlar vurgulandı: 'Suçüstü yakalanan devlet ve çeteleri, son dönemlerde halkımızı sindirme amaçlı, çete, JİTEM ve ajan ağını yeniden devreye sokarak Kürdistan'da terör estirmektedir. 94 süreçlerinde daha çok Hizbul-kontra güçlerini kullanan devlet, günümüzde daha çok JİTEM, TİT vb. uzantılarını kullanmaktadır.' Dersim ve Van'da gerçekleştirilen sivil katliamlara Beytüşşebap'ın da eklendiği ifade edilen açıklamada, 12 kişinin öldürüldüğü saldırının HPG ile bir ilgisi olmadığı vurgulandı. HPG, olaya ilişkin şu hususların altını çizdi: 'Şırnak Beytüşşebap ilçesine bağlı Beşağaç (Hemkan) köyünde, köylüleri taşıyan bir minibüsün taranması Türk ordusu ve uzantısı olan JİTEM tarafından gerçekleştirilmiştir. Gerillayı yalnızlaştırmaya, halkı sindirmeye yönelik gerçekleştirilen bu cinayetler, PKK'nin üzerine atılarak hem kendilerinin gerçekleştirmiş olduklarını gizlemeye çalışmakta, hem de PKK karalama kampanyalarına tabi tutulmak istenmektedir. Böylece çok aktif bir özel savaş devrede tutulmaktadır. Aynı zamanda katliamın ölçüsüzlüğü bilinçli olarak korucu kesimine kadar uzatılıp, son dönemde pasifleşmesini engelleyemedikleri korucu politikasını canlandırmak ve bu kesimi hareketimiz ile karşı karşıya getirmek istemektedirler. Bu gerçekliklerin bilincinde olan HPG gerillalarımız, son eylemlerinde JİTEM ve uzantılarına yönelime ağırlık vermiştir. Bu olaylarla hiçbir ilgimiz yoktur ve bu saldırıları gerçekleştirenlere karşı halkımızı en aktif şekilde savunmaya devam edeceğimizi belirtiyoruz. Bu nedenle de özellikle Türkiye kamuoyu başta olmak üzere, halkımızı gerçekleri çarpıtan özel savaş propagandalarına kanmamaya ve duyarlı olmaya çağırıyoruz. Siyasal partileri, insan hakları derneklerini ve demokratik sivil toplum örgütlerini bu olayları araştırmaya ve gerçek faillerini açığa çıkarmaya ve hesap sormaya davet ediyoruz.' BEHDİNAN / ANFDün Güçlükonak bugün BeytüşşebapBeytüşşebap'ta önceki gün 12 sivilin öldürülmesi 15 Ocak 1996'da Şırnak'ın Güçlükonak ilçesinde yaşanan katliamı hatırlattı. PKK'nin 1 Ekim 2006'da ilan ettiği ateşkesin yıldönümünde gerçekleştirilen Beytüşşebap katliamı, yine PKK'nin 15 Aralık 1995'te ilan ettiği tek taraflı ateşkes'ten sonra gerçekleştirilen katliamla benzer yanlar taşıyor. Önceki gün gerçekleştirilen katliamda 12 korucu öldürüldü. Güçlükonak'taki katliamda da aralarında korucuların bulunduğu 11 köylü katledilmişti. Köylüler, benzer şekilde yolda durdurulmuş görüntüsü verilen bir minibüsün içinde öldürülmüştü. Güçlükonak katliamında silahlarla taranan köylülerin cenazeleri araçla birlikte ateşe verilmişti. Devlet bu katliamdan hemen sonra olayı yine PKK'nin üzerine yıkmaya çalışmıştı. Ordu, katliam bölgesine götürülen ve köylülerle görüşmelerine izin verilmeyen gazetecilere, 'PKK olayı yaptı' açıklaması yapmıştı. Bunu bir talimat gibi algılayan gazeteciler de ertesi gün, gerçekleri araştırmadan özel savaş propagandasına girişmiş ve 'PKK katliam yaptı' manşetleriyle olayı duyurmuştu. Ancak köylüler ve PKK ısrarla katliamın devlet tarafından yapıldığını belirtmişti. Şırnak'ın Güçlükonak ilçesine bağlı Gêrê (Çevrimli) ve Yatağan köylerine 12 Ocak 1996 günü baskın yapan askerler, eski korucular Abdullah İlhan, Ahmet Kaya, Ali Nas, Neytullah İlhan, Halit Kaya ve Ramazan Oruç'u gözaltına aldı. PKK'ye yardım ettikleri iddiasıyla Taşkonak Jandarma Taburu'nda gözaltında tutuldu. 15 Ocak günü ise Koçyurdu köyü korucularından Hamit Yılmaz, Abdulhalim Yılmaz, Mehmet Öner ve Lokman Özdemir, 'görev var' denilerek Beşir Nas'a ait minübüsle aynı tabura götürüldü. Gözaltındaki köylüler ve 'görev' için getirilen korucular, Taşkonak Taburu'nda, Nas'a ait 56 AH 320 minibüse bindirilerek yola çıkarıldı. Minübüs Tabur ile Koçyurdu köyü arasında silahlı bir grup tarafından durdurularak kurşun yağmuruna tutuldu ve ardından içindekilerle birlikte yakıldı. Olaydan bir gün sonra Ankara'dan çok sayıda gazeteci Genelkurmkay Başkanlığı'na ait helikopterle bölgeye götürüldü. Kömürleşmiş cesetlerin görüntülerini alan gazetecilere, dönemin Genelkurmay Başkanlığı İç Güvenlik Dairesi Başkan Yardımcısı Kurmay Albay Oğuz Kaleli tarafından açıklama yapıldı. Kaleli, katliamın PKK tarafından gerçekleştirildiğini, bu katliamla PKK'nin ateşkesi bozduğunu iddia etti ve gazetecilerin köylülerle olay hakkında görüşmesine izin vermeden bölgeden uzaklaştırdı.Ancak PKK, katliamla ilgisi bulunmadığını duyurdu. Öldürülen köylülerin yakınları da katliamdan devleti sorumlu tutmuştu. Olay üzerine aydın ve sanatçıların oluşturduğu Barış için Bir Araya Çalışma Grubu, 13 Şubat 1996'da katliamı incelemek üzere Güçlükonak'a gitti. Heyet yaptığı incelemelerin ardından katliamın devlet güçlerince gerçekleştiğini duyurdu ve Genelkurmay Başkanlığı hakkında suç duyurusunda bulundu. Katliam kurbanlarının yakınları askeri yetkililerin baskılarına rağmen 12 Temmuz 1996'da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurdu. Olayın açığa çıkmasına rağmen katliamın sorumluları hakkında soruşturma başaltılmazken, suç duyurusunda bulunan aydınlar, 'Ordunun manevi şahsiyetini tahkir ve tezyif' iddiasıyla yargılandı. İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın sonucunda müzisyen Şanar Yurdatapan, Petrol-İş Sendikası eski Genel Başkanı Minür Ceylan ve Avukat Ercan Kanar 10 ay hapis cesazına çarptırıldı. Güçlükonak Katliamı davası AİHM'e götürüldü ve burada Türkiye mahkum edildi. Öldürülenlerin yakınlarının açtığı davada, Belkiza Kaya, Meryem Demir, Emine Erbek, Resit Özdemir, İbrahim Yilmaz, Osman Özdemir, Ramazan Kaya, Osman İlhan ve Selahattin Nas ile Ibrahim Kaya'ya 15'er bin euro manevi tazminat verilmesi kararlaştırdı. Bununla birlikte Türkiye İbrahim Kaya'ya 5 bin 160 euro maddi tazminat ödenmeye mahkum edilirken, diğer sekiz kişiye de 3'er bin euro ödenmesine karar verilmişti.Katliamın faili HPG tarafından öldürüldüGüçlükonak katliamı faillerinin Bölge'de yıllarca terör estiren JİTEM elemanları olduğu net bir şekilde ortaya çıkmıştı. Katliamda yer alan JİTEM tetikçilerinden Hurşit Uğurlu, Eylül 2006'da Beytüşşebap'a bağlı Günyüzü (Melêsa) köyündeki evinin önünde HPG gerillaları tarafından öldürülmüştü. İtirafçı Abdülkadir Aygan'ın itiraflarında da adı sık sık geçen Uğurlu'nun adı, birçok faili meçhul olaya karışmıştı. Uğurlu, birçok sınırötesi operasyona da katılmıştı. Katliamın tetikçilerinden biri de Hacı Öztunç. Beytüşşebap nüfusuna kayıtlı Jirki Aşireti'ne mensup Hacı Öztunç, katliamdan sonra korucu maaşı almaya başladı. Öztunç, daha sonra 1997'de JiTEM tarafından Silopi'ye çağrıldı. Hacı Öztunç 'çok konuştuğu' gerekçesiyle JİTEM elemanları tarafından öldürülüp Silopi'de Nerduş Köprüsü yakınlarına atıldı. Yakınları çıkmayan Öztunç'un cenazesi daha sonra Silopi Kimsesizler Mezarlığı'na gömüldü. Çocuklarının öldüğü haberini alan Öztunç Ailesi'nin tüm girişimlerine rağmen, Öztunç'un mezarı tespit edilemedi. Bir başka JİTEM tetikçisi ise, Jirki Aşireti mensubu 'Şırnaklı Hamit' olarak bilinen Hamit Yıldırım. Yıldırım, itirafçı Abdülkadir Aygan tarafından Musa Anter'i öldüren kişi olarak açıklanmıştı. Yıldırım halen Şırnak'ın Kumçatı (Dergžl) beldesinde JİTEM adına çalıştığı belirtiliyor. Yıldırım'ın Şırnak ve Diyarbakır'da 15 yıldan bu yana işlenen birçok cinayette parmağı olduğu kaydediliyor. Katliamın faillerinden JİTEM'ci Sefer Bildik'in de hala faaliyetlerde yer aldığı belirtiliyor.Katliama tepki yağdıKongra Gel Başkanı Zübeyir Aydar, Beytüşşebap katliamının Genelkurmay'ın tertibi olduğunu belirtti. Beytüşşebap katliamını 1995'teki Güçlükonak olayına benzeten Aydar, Beytüşşebap katliamında yaşamını yitirenlerin aileleri ve yakınlarına başsağlığı diledi. KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı: Kürt halkına karşı yapılan bu hunharca saldırıyı şiddetle kınıyor, bu katliamı gerçekleştiren Türk devletinin paramiliter güçlerinin açığa çıkarılması için ilgili herkesi göreve çağırıyoruz. DTP Eşbaşkan vekilleri Nurettin Demirtaş ve Selma Irmak, yaptıkları açıklamayla katliamı kanadı. Açıklamada olayda, son dönemde çatışmalı ortamı önleyici hiçbir önlem almayan hükümetin sorumluluğu bulunduğu belirtilerek, olayın iç yüzünün açığa çıkarılması istendi. İHD Genel Merkezi: Biz ülkemizde barışın egemen olmasını savunuyoruz. İHD olarak, barış dönemi savaş dönemi ayrımı yapmadan, sivillere yönelik eylemlere karşı çıkıyoruz. Cenevre Sözleşmeleri'nin ortak 3. Maddesi'nde yer alan keyfi öldürme yasağının ihlalini kınıyoruz.TİHV Başkanı Yavuz Önen: Özellikle son bir aydır Şırnak, Siirt, Bingöl, Hakkari ve Dersim bölgelerinde yoğunlaşan çatışmalardan derin kaygı duyuyoruz. Artık şiddetin egemenliğine daha büyük bir kararlılıkla karşı çıkmak varoluşsal bir gerekliliktir. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Başkanı Rene Van Der Linden, Beytüşşebap katliamını kınadı. Van Der Linden, 'Çok vahim bir terör olayı olarak değerlendiriyorum' dedi.İHD heyet gönderecekİHD Genel Başkan Yardımcısı Reyhan Yalçındağ, Beytüşşebap katliamını kınadı. 11 yıl önce Güçlükonak'ta 11 kişinin öldürülmesiyle Beytüşşebap'taki olayın benzerlik taşıdığına dikkat çeken Yalçındağ, Beytüşşebap'ın kısa bir süre önce 'Özel Güvenlik Bölgesi' kapsamına alındığını ve bölgeye giriş-çıkışların asker denetim altında olduğunu hatırlattı. Yalçındağ, 'Askerin denetiminin olduğu bir yerde nasıl bir böyle bir olay yaşanıyor? Yarın İçişleri Bakanlığı'ndan yetkililer olay yerine gidecek. Ancak Meclis İnsan Hakları Komisyonu'nun da gitmesi gerekiyor. Olayın objektif bir şekilde aydınlığa kavuşma için görgü tanıklarının herhangi bir baskıya maruz kalmaması gerekiyor. Kaygılarımız var. Bir heyet göndermeyi düşünüyoruz' diye konuştu.Büyükanıt ve Başbuğ hedef göstermiştiBölge'de askeri operasyonlar aralıksız bir şekilde sürerken, sivillere yönelik katliamlar da devam ediyor. Eylül başından bu yana birçok sivil, asker kurşununun hedefi oldu. Dersim'in Mazgirt ilçesi Koyunuşağı köyünde 4 Eylül'de Hıdır Taydaş ve kardeşi askerlerce tarandı. Bundan bir süre sonra bu kez Mazgirt'e bağlı Göktepe köyünde Hasan Canpolat adlı kişi karakola yakın bir bölgede kimliği belirsiz kişilerin silahlı saldırısına uğradı. Van'ın Özalp ilçesinde Ejder Demir adlı yurttaş da askerlerce taranarak öldürüldü. Bir başka yargısız infaz haberi yine Dersim'den geldi. Hozat ilçesinin Boydaş köyünde odun toplamaya giderken askerler tarafından taranan Bülent Karataş adlı sivil yaşamını yitirdi, arkadaşı Ali Rıza Çiçek de ağır yaralandı. Bu olaylar, katliamlara dönük toplumdaki endişeyi arttırıyor. Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ'un 26 Eylül'de sarf ettiği, 'Operasyonlarda 'Kim terörist?' sorusuna kolay ve net olarak cevap vermek değişen şartlar çerçevesinde gerçekten zordur' şeklindeki sözleri katliamlara meşruluk kazandırma çabası olarak duruyor. Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt da 27 Haziran 2007'de katliamların startını veren açıklama yapmıştı. Büyükanıt, sivil halkı hedef göstererek, 'Teröre vurulacak en önemli darbelerden bir tanesi işbirlikçilerin tesirsiz hale getirilmesidir' demişti. Gül, Erdoğan ve Büyükanıt'ın işbirliğiBeytüşşebap katliamıyla birlikte gözler bir kez daha tampon bölgeye çevrildi. Tampon bölge kararı, 16 Temmuz 2006'da dönemin Dışişleri Bakanı olan Abdullah Gül'ün başkanlık ettiği Terörle Mücadele Yüksek Kurulu'nda alındı. Kurulda PKK'ye sızarak suikastler gerçekleştirecek ajan birimlerin oluşturulması kararının yanı sıra tampon bölge kararı da alındı. Kararın pratikleştirilmesine ise, Erdoğan, Gül, Büyükanıt ve Başbuğ'un katıldığı 12 Haziran 2007'deki 'güvenlik zirvesi'nde start verildi. Amaç; 'PKK gerillalarının Güney Kürdistan'dan Bölge'ye geçişini engellemek, bununla birlikte Bölge'deki gerillaların Güney'dekilerle bağlantısını kopararak kıskaca alınmalarını sağlamak, gerilla ile halkın bağlantısını kesmek, aynı zamanda 'önemli bir bölücü tehdit' olarak görülen Kürt yönetimine karşı sınırda 'güvenlik şeridi' oluşturmak ve bu kapsamda Bölge'nin insansızlaştırılarak tamamen askeri alana dönüştürülmesini sağlamak' şeklinde özetleniyor. Ankara'da düğmeye basıldıBeytüşşebap katliamı Şemdinli'yle başlayıp tampon bölgeyle sürdürülen konseptin bir parçası. Tampon bölge kapsamına alınan Şırnak'ta gerçekleştirilen sivil katliam, devletin 1993 konseptine yeniden döndüğünü ortaya koyması açısından önem taşıyor. 1996'da da benzer bir katliam Güçlükonak'ta gerçekleştirilmişti. Katliamın en önemli hedefi 1995'te yapılan 24 Aralık genel seçimleri öncesi PKK'nin ilan ettiği ateşkesin boşa çıkartılmasıydı. Beytüşşebap'taki katliam da PKK'nin 1 Ekim 2006'da başlattığı ateşkesin yıldönümüne denk getirildi. Merkez medyanın tamamı düğmeye basılırcasına aynı psikolojik harekatı başlatarak, olayı 'PKK sivilleri vurdu' manşetleriyle duyurdu. Olay tam bir psikolojik harek‰t. İlker Başbuğ, bir değerlendirmesinde 'PKK psikolojik propagandada devletten daha başarılı' demişti. Şimdi Beytüşşebap katliamıyla medyaya psikolojik harekat malzemesi resmen servis yapılmış oldu. Katliamın en önemli boyutunu sınırdaki tampon bölge oluşturuyor. Şemdinli bombalarıyla başlatılan ve bugün tampon bölgeyle devam ettirilen sürece bu kez sivil katliamıyla işlerlik kazandırılmaya çalışılıyor. Konseptin amacı Bölge'nin insansızlaştırılması, operasyonlara derinlik kazandırılması, Güney'e müdahale için zemin oluşturulması. Şemdinli'nin bir başka versiyonu olan sivil katliamlarına bundan sonra sık sık tanık olacağız. Çünkü Ankara'dan düğmeye basılmış durumda. Zaten ne ABD, ne de AB Bölge'deki operasyonlar ve sivillerin öldürülmesi olaylarıyla ilgilenmiyor. Yani içerdeki katliamlar bir anlamda meşru görülüyor. Türkiye'ye açıkça 'Sınırı geçmeyin içerde ne yaparsanız yapın' deniliyor. Katliamın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Bölge gezisinden sonra gerçekleştirilmesi daha bir anlam kazanıyor. Gül'ün 'terörle mücadele' konseptinin 'halkla ilişkiler' ayağındaki bu gezisinin hedefi, Kürtleri devletin yanına çekme çabasıydı. Bu açıdan Beytüşşebap katliamı da PKK'yle halkın ayrıştırılması politikasının bir parçası olarak duruyor. Özellikle korucuların seçilmiş olması daha bir dikkat çekici. Devlet içi güçler, bir taşla iki kuş vurmayı hesapladı. Korucular son zamanlarda askeri operasyonlara içten içe gönülsüz katılıyordu. Bu katliamla korucular PKK karşısında ayaklandırılmak ve operasyonların en ön safına yerleştirilmek isteniyor. HABER MERKEZİ
http://www.ozgurgundem.net/haber.asp?haberid=44853

Hiç yorum yok: