Kürde inkar darbeye şakşak
Fethullah Gülen'den skandal Risale çarpıtmaları 2Hazırlayan: İsmet Kayhan - ANF Fethullah Gülen'in Risale-i Nur ve diğer yapıtlarda açığa çıkan tahrifatları, Said-i Nursi'nin ölümünden sonra Nur Cemaati içerisindeki iktidar kavgaları çerçevesinde uzun bir tarihsel geçmişe sahip. Bu tarihsel geri plan, cemaat içerisinde farklı siyasi konjontürlerde farklı liderler çevresinde yaşansa da, sonunda Fethullah Gülen'in stratejik başarısıyla Gülen Cemaati'nin lehine dönüyor. Bu başarı, hem temel Risale-i Nur metinlerindeki tahrifatlar, hem Gülen'in devlet ilişkilerindeki iktidara oynayan üslubu, hem de askeri cuntanın Gülen üzerindeki baskısıyla sağlanıyor. Yapılan araştırmalar, Said-i Nursi'nin ölümüyle birlikte yaşanan kavganın özellikle dershane, gazete ve siyasi partiler arasında gerçekleştiğini su yüzüne çıkarıyor. Buna göre ilk sansür, bizzat Risale-i Nur'un ilk öğrencileri tarafından Said-i Nursi El Kürdi'nin vefatından sonra yapılmıştı. Ağabeyler Hareketi kontrol altına alıyor Said-i Nursi'nin ölümünden sonra Nurcular, cemaatin nasıl yönetileceği konusunu görüştüler. 'Ağabeylerin' hareketi yönlendirmesi, siyasi bir teşkilat kurması gibi görüşler dile getiriliyordu. Bu tip fikirler ortaya çıkınca Zübeyir Gündüzalp, 'Ağabeyleri', yakınları ve iddia sahiplerini bir araya topladı. Tahiri Mutlu, Mustafa Sungur, Ceylan Çalışkan, Hüsnü Yeğin, Bayram Yüksel, Mehmet Fırıncı gibi Nur Cemaati'nin ileri gelenleri Zübeyir Gündüzalp'i hareketin başına getirdiler ve kendileri de onun altında bir iştişare heyeti oluşturdular. Bu dönemde sayıları 750 bini bulan Nurcular onca soruşturmaya rağmen büyük ölçüde bütünlük içinde hareket ettiler. Gündüzalp'in ölümden sonra toparlanan Nurcular, 27 Mayıs ihtilalinin gerçekleşmesinden sonra bazı sarsıntılar geçirdiler ve Yazıcılar'ın muhalefetiyle karşılaştılar. İlk muhalefet 'Yazıcılar' Daha, Said-i Nursi yaşarken ayrı bir anlayışı tercih eden 'Yazıcılar', Hüsrev Altınbaşak önderliğinde daha farklı bir grup haline dönüştü. Altınbaşak, Said-i Nursi'den sonra 'Üstad' olduğunu iddia ediyordu. Eserleri Osmanlıca el yazısıyla yazarak çoğaltma yoluna gitmişlerdi. Altınbaşak dışındaki 'Ağabeyler' ise, Latin harfleriyle Risale-i Nur'ları basıp çoğaltma yoluna gidiyorlardı. Bu uygulamayı Sadi-i Nursi daha hayattayken ondan izin alarak yapmışlardı. Altınbaşak, daha kıdemli olduğunu iddia ediyor ve diğerlerinin kendisine tabii olmasını istiyordu. Cemaatin yara almaması için 'Ağabeyler' görüşmek istiyorlar, ama Altınbaşak, 'Hainlerle görüşmem' diyordu. Çeşitli görüşmelerden sonra Hüsrev Efendi Mehmet Kırkıncı Hoca ile görüşebileceğini belirtti. 40 senedir dışarı çıkmayarak Kuran Tefsiri ve Cevşen'i yazan Hüsrev Efendi Mehmet Kırkıncı Hoca ile görüşmesinde, 'Ben onların hepsini reddettim' diyerek Kırkıncı Hoca'yı da yüz geri etti. Ege bölgesi onların kaleleri gibiydi. Ege bölgesindeki dershaneleri ziyarete giden Zübeyir Gündüzalp, Bekir Berk ve Mehmet Fırıncı ise çoğu yerde dershanelere alınmadılar. Kirazlı Mescit Cemaati ve çıkarılan gazete Zübeyir Gündüzalp daha planlı ve merkezi bir yönetimin ihtilafları çözebileceğine inanıyordu. İstanbul'a dönünce Süleymaniye'de bulunan 46 numaralı evi, Nurcuların merkezi olarak tahsil etti. Cemaatle ilgili kararlar, açılacak dershaneler, Risale-i Nurların basım işi hep bu evde düzenlendi. Cemaat daha sonraları 'Kirazlı Mescit Cemaati' olarak anılmaya başlandı. Bu dönemde basın-yayın organlarında Nurculara karşı saldırıların yoğunlaşması ve devletin de bunlardan hareketle Nurcuları tekrardan sıkıştırması bir yayının zorunlu olduğu görüşünü kuvvetlendirdi. İlk görüşme Bugün ve Sabah gazetelerinin sahibi Mehmet Şevket Eygi ile yapıldı ama istenilen netice alınamadı. Daha sonraları ise Hilal Dergisi'ni çıkaran Salih Özcan'ın Zübeyir Gündüzalp'le görüşmesi neticesinde 'İttihad' adlı gazete kuruldu. 34 Ekim 1967 yılında yayın hayatına başlayan İttihad'da Salih Özcan gazetenin imtiyaz sahibi, Mustafa Polat gazete müdürü, Mehmet Kutlular ise gazetenin sorumlu yetkilisi görevine getirildi. Tirajı kırkbinlere çıkan gazetenin yazar kadrosu; Hekimoğlu İsmail, Ahmet Şahin, Altan Deliorman, Necmettin Şahiner, Tevfik Paksu, Ali Ulvi Kurucu, Abdürrahim Karakoç, Vehip Sinan, Gürbüz Azak gibi isimlerden oluşuyordu. Demirel iktidarı-Erbakan ve başörtüsü sorunu Adalet Partisi'nin 1965 seçimlerinde tek başına iktidara gelmesiyle rahatlayan Nurcular, Necmettin Erbakan'ın polis zoruyla Odalar Birliği'nden uzaklaştırılmasıyla rahatsız oldular. Tevfik Paksu ve Hüsamettin Akmumcu gibileri muhakkak yeni partinin kurulmasını ve başına Erbakan'ın geçirilmesini isterken, 'Ağabeylerden' Mehmet Fırıncı 'Beddiüzzaman böyle bir hadiseye izin vermiyor' diyerek AP varken başka bir partinin kurulmasına olan karşıtlığını dile getirdi. Nurcular, 'Parti kurmak isteyenler', 'Karşı çıkanlar' ve 'Tarafsız kalanlar' şeklinde bölünmüşlerdi. Erbakan'ın Adalet Partisi'ne müracaatı ve geri çevrilmesi parti kurma çalışmalarını hızlandırdı. Bu sıralarda Alparslan Türkeş'in bir hamlesi ise gözlerin ona dönmesine yol açtı 'Başbuğ Türkeş Risale-i Nur okuyor' Nurcular Erbakan'dan endişelenirken, MHP ciddi bir faaliyetle karşısına çıktı. MHP, İslamcıların desteğini almak için onları partiye davet ediyor, oy vermeyenleri ise Mason uşaklığıyla suçluyordu. MHP'liler yazıcıların lideri Hüsrev Altınbaşak'la görüşüp onun desteğini almışlardı. Bunun dışında Türkeş'in Nur dershanelerindeki adamları ise 'Başbuğun Risale-i Nur okuduğunu, ileride tam bir Nurcu lider olacağını' konuşuyorlardı. Bütün bu gelişmeler karşısında Kirazlı Mescit'te toplanan 'Ağabeyler', Türkeş ve MHP'nin gerçek yüzünü ortaya çıkaracak bir broşürün hazırlanması talimatını verdiler. Bekir Berk'in araştırıp, Mustafa Polat'ın yazdığı 'Tarihi vesikalar ışığı altında İslami Hareket ve Türkeş' adlı bir kitap ortaya çıktı. Bu aynı zamanda Nurcuların ilk siyasi kitabıydı. Kitap, Zübeyir Gündüzalp'in talimatıyla Türkiye'nin dört bir yanındaki dershanelere gönderildi. Kimi yerde MHP ile uğraşmak cemaate zarar verir denilerek karşı çıkıldı. Karşı çıkanlar arasında Fethullah Gülen de vardı. MHP bu konuda sessiz kalmadı ve Sakin Öner önderliğindeki komandolar, İstanbul'da MHP aleyhtarı broşürün basıldığı matbaaya silahlı baskın düzenlediler ve broşürleri alıp götürdüler. Nurcular Fethullah Gülen'e kızıyorİttihat Gazetesi'nde yazılar yazan Şule Yüksel Şenler'in Bugün Gazetesi'ne transfer edilmesi ve Mehmet Şevket Eygi ve Necip Fazıl Kısakürek'in Nurcuların gazete politikasını eleştirmesi neticesinde Mustafa Polat'ın Eygi'ye sert bir cevap vermesi üzerine Fethullah Gülen, Mustafa Polat'a telefon açarak 'Sağa sola yapılan sataşmaları' eleştirdi. Gülen, böyle devam edildiği takdirde İttihat Gazetesi'ni okumayacaklarını beyan etti. Bu konuşma üzerine Gülen'i Erzurum'dan çocukluk yıllarından tanıyan Polat, Gülen'e çok sert bir cevap verdi. 'Bu gazete benim değil Nurcuların gazetesidir. Nurcuların faaliyetlerini senin ağa baban olan İnönü bile durduramadı. Sen hiçbir şey yapamazsın' dedi. Bu konuşmadan sonra Nurcular, Fethullah Gülen'e kızarak, karşı bir tavır geliştirdiler. Nurculuğun dışında bir akım oluşturduğu söylendi ve hakkında çeşitli söylentiler yayıldı. Bu söylentiler bütün Nurcuları kapsayınca Fethullah Gülen etrafında kopmalar yaşandı ama o kendi görüşlerinde ısrar etti.Tabanın kayması 'Hak geldi batıl zail oldu' ayetini slogan haline getiren Milli Nizam Partisi'nin kurulması ve bu partiye Nurcuların katılması, Adalet Partisi'nden 41 kişinin ayrılması ile MHP'lilerin de Nurcu gençlere çengel atması 'Nurcu Ağabeyleri' derinden düşündürüyordu. Milli Nizam Partisi'nin kuruluşunu engelleyemeyen Nurcular, tabanlarının partiye kaymasını önlemek amacıyla günlük bir gazete çıkarmaya karar verdiler. Bekir Berk'in Yeni Asya adını koyduğu gazete, Demirel'in Boğaz Köprüsü'nün temelini attığı 21 Şubat 1970 tarihinde yayın hayatına başladı. Zübeyir Gündüzalp'in liderliğindeki cemaat bu tarihten itibaren Yeni Asya Cemaati olarak anılmaya başlandı. Gazetede Nurculara MHP'ye kapılmamaları ve AP'den kopmamaları tavsiye ediliyordu. 12 Mart muhtırası ve Gündüzalp'in ölümü 'Sağ-sol çatışması' ülkenin gündemine girmiş ve her gün sağ ve sol kesimden insanlar öldürülmeye başlanmıştı. Bu gelişmeler 12 Mart 1971 muhtırasını getirdi. Türkiye İşçi Partisi ve Milli Nizam Partisi kapatılırken, Bugün ve Sabah gazeteleri de kapatıldı. Yeni Asya Gazetesi ise uyarıldı. Bu dönemde Nurcular çok sıkıntı yaşadılar. Karakollara çekilip dövüldüler ama en acı olay 2 Nisan 1971 tarihinde hareketin lideri Zübeyir Gündüzalp'in vefatıydı. Fatih Camiini mahşeri bir kalabalık doldurmuştu. Fethullah Gülen'den, Osman Demirci'ye ve 'Ağabeylere' kadar geniş bir katılım vardı. Zübeyir Gündüzalp'ten sonra kimin lider olacağı tartışmaları yaşandıysa da bu 'Meşveretle' aşıldı. Bu toplantılarda Mehmet Kutlular önplana geçti. Daha önce siyasi konulara açıkça girmeme tavrına sahip olan Yeni Asya Cemaati, bu dönemde tamamıyla CHP ve MSP karşıtı, AP yanlısı bir yayın organı haline geldi. Bu dönemde dört Nur gurubuna bağlı elli üç kişi tutuklandı. Bekir Berk açıkça Nurcu olduğunu mahkemede beyan etti. Fethullah Gülen ise Nurcu olduğunu söylemedi. Sonuçta Bekir Berk bir yıl ceza alırken, içinde Gülen'inde olduğu diğer kişiler beraat etti. AP yanlısı gazete çizgisi yeni kopma getiriyor Bazı 'Ağabeyler' yayın anlayışını eleştirerek, gazetenin okunmamasını tavsiye etmeye başladılar. Abdullah Yeğin, Said Özdemir, Hüsnü Bayram ve onlarla birlikte hareket eden bazı yeni kuşaklar ve vakıflar gazeteyi almamaya başladılar. Bununla da yetinilmedi, Risale-i Nur Külliyatı dışında diğer kitaplar da dershanelere sokulmadı. Hekimoğlu İsmail gazeteden ayrıldıktan sonra Türdav Yayınları'nı kurdu ve Sur Dergisi'ni çıkarmaya başladı. Minyelli Abdullah Romanı ile İslami kesim içerisinde hayli popüler olan Hekimoğlu'nun ayrılmasından sonra da gazete yayın politikasını değiştirmedi. Dini çevrenin en çok kitap üreten, ilk ciddi kitap yayını yapan ve Türkiye'nin her tarafında dağıtım ağı bulunan Yeni Asya, yayıncılıkta tekel oluşturmuştu. Kitap yayınında başarılı olunmasına karşın gazetenin AP bülteni gibi çalışması cemaatte yeni arayışlara ve sıkıntılara neden oluyordu. Cemaatin gazete ve yayınevinden başka 'Köprü' Dergisi vardı. Fakat bu dergiye rağmen Adapazarı'nda bir grup Zafer Dergisi'ni yayınlamaya başladı. Kutlular başta olmak üzere 'Ağabeyler' derginin kapatılmasını istedi, ama Adapazarı Grubu bunu kabul etmeyerek gruptan ayrıldı ve yeni bir grup kurdu. Fethullah Gülen ve itirazları Fethullah Gülen, Yeni Asya'dan farklı olduğunu gazetenin kendisi için yaptığı habere itiraz ederek açıkça gösterdi. Edremit'teki bir kampa yapılan baskını Yeni Asya Gazetesi, 'Bir Nurcu kampa baskın' şeklinde verince, Gülen bu olaya karşı çıktı. Kutlular ve Kırkıncı, Gülen'e gittiler. Fethullah Gülen kendisinin Nurcu diye nitelenmesinin uygun olmadığını belirtince, Mehmet Kutlular, 'Biz sizi Nurcu biliyoruz' diye sitem etti. Gülen ise, 'Bilmeniz ilan etmenizi gerektirmez. Ben geniş kitlelere ulaşmak için Nurcu kimliğimi kullanmayacağım' dedi. Bu tartışmadan sonra ipler tamamen koptu. Gülen vaazlarına devam etti, yeni yurt binaları inşa etti ve 1978 yılında meşhur ağlayan çocuk resmiyle Sızıntı Dergisi yayın hayatına başladı. Özellikle Fethullah Gülen'in konuşmalarının kasetler yoluyla çoğaltılması, tanınmasına yol açtı. Yeni Asya'nın önde gelenleri Gülen'i açıkça eleştirmeye başladılar ve yayınlarının dershanelere girişini yasakladılar. Bununla da yetinilmedi, sohbetine giden cemaat üyeleri dışlandı. Başka cemaatlerden taraftar kazanan, maddi ve manevi durumu gittikçe güçlenen Gülen, Yeni Asya Cemaati'nin siyasi çizgisinin hizmetin önüne geçtiğini belirtip cemaatini ayırdı. Bu ayrılmayla birlikte bazı dershanelerin de Gülen tarafına geçmesi cemaati derinden sarstı. Fethullah Gülen'in en büyük özelliği devletin yanında yer alması idi. Yeni Asya da Demirel'e yakınlığıyla öne çıkıyordu. Fethullah Gülen, Şubat 1980 tarihinde yaptığı bir konuşmada 'anarşist ve teröristleri' devletin asker ve polisine bildirmeyenlerin Allah katında sorumlu olduklarını belirtti. Fethullah Gülen Yeni Asya Gazetesi'ne yaptığı itirazların aynısını Milli Selamet Partisi'nin yayın organı Milli Gazete'ye de yapınca hiç beklemediği büyük bir tepkiyle karşılandı. Erbakancılar Gülen'in bu konuşmayı 24 Haziran 1980 tarihinde açık alanda dinletince insanlar Gülen'in de AP'li olduğunu düşünüp ayrılmalarına yol açtı. 12 Eylül ve Gülen'in tırmanışı 12 Eylül askeri darbesinde Yeni Asyacılar askerin 'bizi destekleyin' çağrısını reddedince iyice küçüldüler ve Gülen Hareketi güçlendi. Özal döneminde Yeni Asyacılar daha da küçülürken Fethullahçılar büyüdü. Kenan Evren'in 'hakiki din temiz dindir, irtica değildir' anlayışı cemaatleri büyük değişimlere yöneltti. Bunların başını bütün Nurcuların saygı duyduğu Mehmet Kırkıncı Hoca çekiyordu. Kırkıncı Hoca'nın 12 Eylül'ün generallerinden Tahsin Şahinkaya ile görüştüğü ve ona tavsiyelerde bulunduğu, hatta Evren'e bu nasihatleri içeren mektup yazdığı haberleri Yeni Asya Cemaati'ni büyük bir şoka uğrattı. Anayasa oylamasına 'evet' oyu verilmesi gerektiği Osman Demirci ve Mehmet Kırkıncı tarafından dile getiriyordu. Çünkü okullarda zorunlu din derslerinin konulması büyük başarı idi. Bunu ne Demirel, ne de Erbakan yapabilmişti. Fethullah Gülen, Mustafa Sungur, Zafer Dergisi ve gruplar da bu şekilde düşünüyordu. Bu durum Yeni Asya Gazetesi'nin kapatılmasından sonra çıkarılan Yeni Nesil Gazetesi'nde sert şekilde eleştirildi. Kırkıncı Hoca, Cengizhan'ın hocası ilan edildi ve bununla ilgili bir yazı dizisi yayınlandı. Yeni Asya grubundan kopan ve başını Mehmet Kırkıncı Hoca'nın çektiği kimselere 'Konseyciler' denilmeye başlandı. Konseyciler, Yeni Asya grubunun en nefret ettiği gruptu. Birbirlerini Demirelci-Konseyci olarak suçluyorlardı. Fethullah Gülen askerce aranmasına rağmen askere methiyeler diziyor ve 'Asker tam zamanında yetişmeseydi, bütün millet olarak inkisar içinde ağlamadan başka çaremiz kalmayacaktı' diyordu. Özal'ın darbeden üç sene sonra iktidara gelmesi ve cemaat kitaplarının Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu'nca okullara tavsiye edilmesi Yeni Asya dışında hepsine yaradı. Yeni Asyacılar Özal ve partisini darbenin yan ürünü olmakla suçlayıp Demirel'i savunmaktan taviz vermiyorlardı. Fethullah Gülen fırsatı iyi kullandı, önce Ankara'da yayın yapan Zaman Gazetesi'ni satın alındı. Yazar kadrosu farklı isimlerle takviye edildi. Ama siyasi yasakların kalkması ve Refah Partisi'nin güçlenmesi karşısında Gülen onlara karşı soğuk tavrını devam ettirdi. Demirel'in sert muhalefeti ve sonrasında Özal'ın cumhurbaşkanı olması ve partinin başına Yıldırım Akbulut'tan sonra Mesut Yılmaz'ın geçmesi dengeleri tekrardan değiştirdi. Yılmaz, 'ANAP'ın cemaate ve tarikata ihtiyacı yok' diyordu. 26 Kasım 1989 günü İzmir Hisar Camii'nde ve otuz beş camide birden yayınlanan mesajında Gülen, başörtüsü eylemini eleştiriyor, bunun arkasında dinsizlerin ve komünistlerin olduğunu ileri sürerek devlete itaat istiyordu. Gülen'in bu konuşması İslami camiada şok etkisi yaratıyordu. Bir ayrılma daha Mehmet Fırıncı, M. Emin Birinci, Bekir Berk, Yavuz Bahadıroğlu gibi isimler Mehmet Kutlular'ın cemaati yanlış yönlendirmesinden, neredeyse partinin derneğine dönüştürmesinden ve 'Yakın Tarih Ansiklopedisi' adı altında Kemalizme, Atatürk'e ve İnönü'ye çok sert eleştiriler yapılmasından şikayetçi idiler. Cemaat artık 'Kutlular Grubu' veya 'Demirelci Nurcular' diye anılır olmuştu. Yeni Asya'da kılıçlar çekilir olmuştu. Bu bölünmede ABD'nin parmağı olduğu bile iddia edildi. Bir sabah Yeni Nesil Gazetesi'ne gelen Mehmet Kutlular'ın karşısında polisleri bulması ve içeri alınmaması ipleri tamamen kopardı. Çünkü gazetenin hukuki sahipleri Bekir Berk, Mehmet Fırıncı ve M. Emin Birici idi. Mehmet Kutlular hemen cemaatten para toplayarak on gün içerisinde Yeni Asya Gazetesi'ni tekrar kurdu ve yanına bir de yayınevi ekledi. Mehmet Kutlular tabana hakim olmuştu. Kısa bir süre sonra Yeni Nesil Gazetesi kapandı ve Yeni Nesilciler şirketleşmeye ağırlık verdiler. DYP-SHP koalisyonu ve bir ayrılık daha Yıllardır solu iktidar yapmamak için hep Demirel'i destekleyen Yeni Asya grubu, oluşturulan koalisyonla tam bir hayalkırıklığı yaşadı. Sonrasında Refah Partisi'nin İstanbul'da kazandığı seçimler ve ardından cemaatte yeni bir parçalanma daha yaşandı. Burhan Bozgeyik, Mustafa Kaplan, Bünyamin Ateş ve Hüseyin Demirel gibi isimler cemaatle yollarını ayırdılar. Gülen Grubu ise yurtdışında açtığı okullar ve yurtiçindeki dershane ve kolejlerle büyümesine devam etti. Turgut Özal'ın vefat etmesi ve sonrasında Demirel'in cumhurbaşkanı seçilmesi dengeleri tekrardan altüst etti. Tansu Çiller'in DYP'nin başına geçmesi ve özellikle Gülen'le kurduğu yakın ilişki yeni bir dönemin de habercisiydi. Tansu Çiller, Terörle Mücadele Yasa Tasarısı için Fethullah Gülen'den destek istedi ve bu görüşme iki tarafın oluruyla basına yansıdı. Gülen ilk röportajı TRT'de olmak üzere art arda televizyonlardan yayınlanmaya başladı. BİTTİ
'Urfa'ya ölmeye geldim'Said-i Nursi El Kürdi 23 Mart 1960 yılında Urfa'da vefat eder. Vefatını duyan sevenleri yurdun dört bir yanından şehre akın ettiler. Zübeyir Gündüzalp, Bayram yüksel, Mustafa Sungur, Tahiri Mutlu, Hüsrev Altınbaşak, Ceylan Çalışkan gibi Nurcuların 'Ağabeyler' kesimi, bir yandan cenazeyle, diğer yandan ise şehre gelen Nurcularla ilgilenmekteydiler. Cenazenin nereye gömüleceğiyle ilgili olarak çeşitli görüşler ileri sürülüyordu. Bir kısım Nurcular, üstadın Isparta ve Barla'da çok sürgün kaldığı için buralara defin edilmesini istiyorlardı. Hatta bu yönde Başbakan Menderes'e kararlarını ileten Demokrat Partili vekillere Menderes, 'Kararı Nurcular versin' diyordu. Ama Nurcuların 'Ağabeyler' kanadı Hüsrev Altınbaşak dışında 'Evliyaullah öldüğü yere defnedilir' diyerek Urfa'ya gömülmesinden yana tavır aldılar. Zaten ait olduğu topraklara Said-i Nursi 'Ben Urfa'ya ölmeye geldim' diyerek gömüleceği yeri göstermişti. Yapılan iştişarelerden sonra Urfa'da balıklı Göl'ün yanındaki kabre defnedildi.
2 Ekim 2007 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder